Memura ikinci iş yolu

| 20 Temmuz 2010 Salı
Tam Gün Yasası'nın kısmen iptal edilmesinin ardından devlet hastanesinde çalışan doktorların muayenehane açabileceği savunuluyor. Doktorların dışarıda çalışabilmesi, öğretmen gibi diğer memurlara da 2. iş yolu açabilir. Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin olarak haberin devamı şu şekildedir:

Anayasa Mahkemesi'nin Tam Gün Yasası'nı kısmen iptal etmesinin ardından doktorların çalışma şartlarıyla ilgili tartışma başladı.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sadece üniversitelerdeki öğretim görevlilerinin muayenehane açabileceğini savundu.

Bakan Akdağ, bakanlık hastanelerinde çalışan doktorların dışarıda çalışamayacağını söyledi.

Ancak Türk Tabipler Birliği, devlet hastanelerinde çalışan doktorların da muayehane açabileceğini duyurdu.

Milliyet gazetesinden Fikret Bila, Tam Gün Yasası'yla ilgili olarak eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim'le konuştu.

Serim, şunları söyledi: “1219 sayılı yasayı değiştiren Tam Gün Yasası’ndaki yasaklayıcı kural, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğine ve 1219 sayılı yasa hangi hastanede çalışırsa çalışsın tüm hastanelerde çalışan doktorları kapsadığına göre, devlet hastanelerinde çalışan doktorların da muayenehane açma veya açmış olanları sürdürme hakkı vardır.”

Bülent Serim, öğretmenlerin de aralarında bulunduğu diğer memurların çalışıp çalışamayacağı konusunda ise "Devlet Memurları Kanunu’nun 87. maddesinde ‘ikinci görev yasağı’ olarak getirilen kural, çalışma saatleri dışında mesleği serbest olarak yapmaya engel bulunmadığına ve bu kanunda başka bir yasak olmadığına göre meslek sahibi olan memurların mesleklerini çalışma saatleri dışında yapmaları olanaklı görülmektedir” dedi.

Doktorlara sağlanan serbest çalışma hakkının diğer memurlara da sağlanmamasının Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu belirtilerek, konunun Anayasa Mahkemesi'ne gidebileceği savunuldu.

Polis, asker ve hakim gibi görev yapan memurların dışındaki diğer kamu görevlilerinin ikinci işte çalışabilmesine imkan veren bir düzenlemenin yapılabileceği ifade edildi.

Kılıçdaroğlu, randevu isteği ile ilgili konuştu

| 9 Temmuz 2010 Cuma
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisine ilettiği randevu talebine ilişkin, "Sayın Başbakan tabii görüşmek isterse görüşeceğiz kendisiyle dinleriz" dedi. Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin yayımlar. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samanyolu Haber Televizyonu ''Günlük'' programında, ülke gündemindeki konulara ilişkin soruları yanıtladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın randevu talebini içeren mektubun kendisine ulaşıp ulaşmadığı sorusuna Kılıçdaroğlu, ''Ben de sadece haberlerden öğrendim Sayın Başbakanın bir mektup gönderdiğini. Henüz elime ulaşmadı, ama bugün, yarın ulaşır'' yanıtını verdi.

Söz konusu mektupta 14-15 Temmuzda görüşme talebinin yer alacağı hatırlatılarak, ''Nasıl karşılık vereceksiniz'' sorusu üzerine de Kılıçdaroğlu, ''Sayın Başbakan tabii görüşmek isterse görüşeceğiz kendisiyle dinleriz. Sayın Başbakan ülkeyi yönetiyor. Bütün bilgiler kendisinde. Bizdeki bilgiler çok sınırlı. O nedenle herhalde Sayın Başbakan bilgi de verecektir, dinleyeceğiz'' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, ''Sadece dinleme şeklinde mi bir görüşme olacak yoksa önerilerde de bulunacak mısınız Hükümete'' sorusuna da şu karşılığı verdi:
''Önce dinlemeden ve Sayın Başbakanın görüşünü almadan benim bir görüş beyan etmem doğru olmaz. Sonuçta Sayın Başbakan gelmek istiyor, ama bizim belli düşünceleri empoze etmek gibi bir düşüncemiz yok. Dinleyeceğiz Sayın Başbakanı, eğer uygun ortam olursa kendi düşüncelerimizi de Sayın Başbakana aktarırız.''


Üniversitelerdeki başörtüsü sorunu

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, başörtüsüyle ilgili açıklamalarının hatırlatılması üzerine, ''İstanbul'un merdiven altı atölyelerinde yüzlerce değil binlerce başörtülü ya da türbanlı genç kız sigortasız, kayıt dışı çalışıyorsa, birilerinin bunlara sahip çıkması gerektiğini ve kendilerinin sahip çıkacağını'' söyledi.

Onları başörtülü olarak görmediklerini, insan olarak gördüklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hakları elinden alınmış bir insan olarak görüyoruz. Hakları elinden alınmış bir insana bizim sahip çıkmamız gerekir. Çifte standardı kabul etmek istemediğimizi söylüyoruz biz bununla. Şimdi siz başörtülü insanı farklı görüyorsunuz, farklı yerlerde olduğu için farklı görüyorsunuz. Birisi çalışırken farklı görüyorsunuz, birisi okurken farklı görüyorsunuz. Neden farklı görüyorsunuz. İkisi de insan değil mi?''

''Üniversitede okuyan başörtülü kızların sorunsuz okuyabilmelerini sağlayacakları, bu sorunu çözecekleri'' şeklindeki sözlerinin anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu, ''Biz bu sorunu çözeceğiz ve bu sorunu çözmekte de kararlıyız. Sorunu çözümsüz hale getiren maalesef iktidar oldu'' dedi.

Konuyla ilgili bir gazetenin manşetine CHP'den ''başörtüsü serbest olmayacak'' şeklinde tekzip geldiğinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
''Benim kullanmadığım bir cümle kullanıldığı için itiraz ettim. Benim kullanmadığım bir cümlenin kullanılması beni rahatsız etti. Benim kullandığım cümleyi aynen koyabilirdi, itirazım yok zaten. Ama benim kullanmadığım bir cümleyi sadece açıkladım. Ben nitekim o yaptığım açıklamada, orada kullandığım bütün açıklamalar vardı zaten, bana sorulan sorular, benim verdiğim yanıtların hepsi var. Ben onların bugün de arkasındayım zaten. Eğer bu bir sorunsa biz Türkiye'nin bütün sorunlarına talibiz. Nasıl Doğu, Güneydoğu'daki sorunlara talipsek, bu soruna da talibiz biz. Bu sorunları çözeceğiz. Ama orada da vurguladım, toplumsal uzlaşmayı sağlayarak çözeceğiz. Biz insanı insan olarak görüyoruz. İnsan olarak gördüğümüz zaman, o insanın var olan sorunlarını çözeceğiz. Onu daha farklı bir kimlikle görürseniz, devlet olarak, iktidar olarak farklı bir kimlikle görürseniz sorunu katmerleştirirsiniz. Hükümet öyle gördüğü için katmerleştirdi zaten.''

İnsanların kılık kıyafetiyle uğraşılmasından yana olmadıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
''Biz herkesin okumasını sağlayabilecek bir çözümü bulacağız, mutlaka bulmak zorundayız. Tabii bu konuda Anayasa Mahkemesinin kararları var, bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları var. Bu konu yasalarla çözümlenecek bir konu değildir. AKP'nin düştüğü hata da buydu zaten. Uygulamada çözülecek. Biz bu sorunu çözeceğiz, herkesin okumasını sağlayacağız. Sorunu hukuk içinde kalarak yine çözeceğiz.''

Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları

Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalarla ilgili olarak da kamu görevlilerinin belli konuları konuşmaları, tartışmaları ve görüşlerini açıklamalarının anlayışla karşılanması gerektiğini ifade etti.

Bunların demokrasinin olağan yapısı içinde sağlıklı bir tablo olarak görülmesi gerektiğini bildiren Kılıçdaroğlu, ''Milli Güvenlik Kurulu'nda neler konuşulduğunu bilmiyorum ama gerçekten Milli Güvenlik Kurulu'nda konuşulan bir şey kamuoyuna açıklanıyorsa bu doğru değil. Çünkü Milli Güvenlik Kurulu'nda konuşulanların gizli olması gerekiyor. Orada herhalde gizlilik kuralına en çok da Genelkurmay Başkanının uyması gerektiğine inanıyorum'' dedi.

Başbakan randevu istedi

|
Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin yayımlar. Başbakan Erdoğan 14-15 Temmuz tarihlerinde terör olaylarına karşı önlemleri görüşmek üzere muhalefet partisi liderlerine mektup göndererek randevu talebini iletti. Başbakan, Meclis'te grubu bulunan partilerden sadece CHP ile TBMM'de görüşecek. MHP ve BDP ile görüşme olmayacak. Mecliste grubu bulunmayan ve seçimlerde yüzde 1'in üzerinde oy alan partileri ise genel merkezlerinde ziyaret edecek. AKP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yaklaşık 3 saatlik bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantının ardından açıklama yapan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Başbakan'ın liderlerle bir araya gelmesi konusunun uzun zamandır gündemde olduğunu belirterek, Erdoğan'ın MYK toplantısı öncesi muhalefet partisi liderlerine mektup göndererek randevu talebinde bulunduğunu söyledi.

Çelik Başbakan'ın Mecliste grubu bulunan partilerden sadece CHP'ye randevu talebi gönderdiğinin altını çizerek, "Önceden kapıları kapatan, nezakete sığmayan şartlar öne süren bazı siyasi partiler var. Sayın Başbakan bu partilere ziyarette bulunmayacaktır" diyerek, MHP ile görüşme olmayacağını ifade etti. Çelik, BDP ile görüşme olup olmayacağı yönündeki bir soruya ise "Başbakanımız terörden nemalandıklarını düşündüğü partilere gitmeyecektir" diyerek, BDP'ye de kapıların kapandığını açıkladı.

AKP Sözcüsü Çelik, Mecliste grubu bulunan partilerle TBMM içerisinde grup salonunda görüşmeyi arzu ettiklerini, mecliste grubu olmayan ve yüzde 1'in üzerinde oy oranı bulunan partilerin ise genel merkezlerinde ziyaret edileceğini söyledi.



Referandum gezileri 5 Ağustos'ta başlıyor

Hüseyin Çelik, Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararın ve YSK'nın referandum tarihinde değişiklik olmayacağı açıklamasının ardından MYK'nın öncelikli gündem maddesinin referandum hazırlık süreci olduğunu dile getirdi. Başbakan Erdoğan'ın il gezileri ile birlikte referandum ile ilgili fiili kampanyanın başlayacağını söyleyen Çelik, "Bu paketle ilgili bir kitap hazırlığımız var. Geniş halk kitlelerin meseleyi derinden kavraması, paketin neler getirdiğini bilmesi için çok sayıda kitap basacağız. Dolmabahçe buluşmaları adı altında bir seri toplantı düzenlendi. Bu toplantılardan 4 adet yaptık. 18 Temmuz'da 14.00'te bu sefer başkanı hanımların olduğu ve hanımlarla ilgili faaliyet gösteren STK'ların temsilcilerinin katılımı ile bu toplantıları gerçekleştireceğiz" diye konuştu. Çelik, Başbakan'ın hangi illere ve ne sırayla gideceğine yönelik ise çalışmaların devam ettiğini, yakın zamanda paylaşılacağını söyledi.

HSYK'ye yanıt

Çelik, Anayasa Mahkemesi'nin kararının ardından açıklama yapan HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in, "iktidar partisi yargıyı yıpratıyor" açıklamalarına ise "Bundan sonra Cumhurbaşkanı halkın yüzde 50'sinden fazlasının oyuyla halk tarafından seçilecek. Halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı'nın 22 üyesi bulunan bir kurulda 4 kişiyi atamasını kimse yadırgamamalıdır" sözleriyle yanıt verdi.

Gözler CHP'de

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 14-15 Temmuz'da parti liderleriyle görüşmek için mektup gönderirken gözler CHP'ye çevrildi.CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Suha Okay, "Mektup henüz gelmedi, gelsin bakarız" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir süre önce yaptığı açıklamada Başbakan'dan davet değil, ziyaret beklediklerini belirterek, "Kendisini Cumhurbaşkanı koltuğunda mı sanıyor. Biz davet değil, ziyaret bekliyoruz. Toplu görüşmede yokuz" diyerek tepki göstermişti.

Atalay, medya yöneticileriyle buluştu

| 6 Temmuz 2010 Salı
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, toplumda 'muazzam' bir algı değişikliği olduğunu ifade ederek, herkesin terör sorunun çözümünü istediğini vurguladı. Partiler ile diyalog için de prosedürlerin halledileceğini belirten Atalay, meselenin diyalogun sürdürebilmesi olduğunu söyledi. İçişleri Bakanı Beşir Altay, İstanbul WOW Hotel'de Gazetelerin Genel Yayın Yönetmenleri ve Haber Ajanslarının Genel Müdürleriyle bir araya geldi. Atalay toplantıda yaptığı konuşmada, Şehit cenazelerinin "gösteri merkezine" dönüştüğünü ifade ederek, hiçbir zaman yan yana gelmeyen grupların Hükümet aleyhinde slogan atmak için bir araya geldiklerini söyledi. Bu gösterilerin sonuç olarak kendilerine de zarar verdiğini görüp sonradan vazgeçtiklerini belirten Atalay, toplum bu tür sert söylemleri sevmediğini dile getirdi.

"Herkes terör sorununun çözümünü istiyor"

Atalay, terör örgütünün ezberinin bozduklarını belirterek, "OHAL'den bahsedildiği bir dönemde biz daha çok demokrasi diyoruz. Bu kararlılıkla terör örgütünün ezberini bozmaya devam edeceğiz" diye konuştu. Toplumda 'muazzam' bir algı değişikliği olduğunu vurgulayan Atalay, şöyle devam etti:
"Herkes terör sorunun çözümünü istiyor. Çok ciddi analizler yaptırıyoruz. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'nda uzman arkadaşlarımız bu konuda çalışıyorlar. Terör niçin şimdi başladığını biliyoruz, nasıl çözüleceğini de biliyoruz. Çözüme çok yaklaştık. Demokratik Açılım durmayacak. Bir yıl içinde çok şey değişti."

"'Taş atan çocuklar' mutkala geçecek"

Bakan Atalay, kamuoyunda "Taş atan çocuklar" olarak bilinen değişikliğin TBMM gündemine getirileceğini ifade ederek, "Taş atan çocuklar ile ilgili yasa önümüzdeki hafta mutlaka Meclisten geçirilecek. Kararlıyız hangi siyasi parti daha çok fedakârlık yaparsa terörün çözümü konusunda daha çok kazanır. Biz de fedakârlık yapıyoruz" dedi.

"Özgürlükleri kısıtlayacak birşey yapmadık"

Atalay, 11 Eylül 2001'den sonra çeşitli ülkelerde basına bu konularda sınırlamalar getirildiğini hatırlatarak, Avrupa ülkelerinin yasal düzenlemeler yaptığını, ancak kendilerinin bu konuda Türkiye'de özgürlükleri kısıtlayıcı hiçbir şey yapmadıklarını söyledi.

Demokratikleşme sürecinin daha hızlı devam ettiğini, Basın Kanununun 2004'te yasalaştığını, AB süreciyle paralel demokratikleşme çabalarının da sürdüğünü vurgulayan Atalay, ''Hiçbir vesileyle, özellikle de terör nedeniyle normalleşmeden, demokratikleşmeden geri dönüş söz konusu değildir. Olağanüstü hal gibi bir şey düşünmüyoruz. Hükümet olarak bu konularda kararlıyız. Basından da beklediğimiz, terör haberlerinde hassasiyet göstersinler. Terör örgütünün propagandasını kendi elimizle yapmayalım'' diye konuştu.

Atalay, basın yöneticileriyle hem demokratikleşme süreci hem de gelecek döneme bakışlarıyla ilgili bilgileri de paylaşma imkanı bulduklarını ifade ederek, şunları kaydetti:
''Şu da yanlış anlaşılmasın; basınımızla bir araya geldiğimiz toplantı istişare toplantısıdır. Biz kendilerine herhangi bir şablon ya da ilkeler demeti vermedik. Nasıl ki televizyonlarımız bir araya gelip ortak bir zemin oluşturdularsa, yazılı basından da haber ajanslarından da beklentimiz budur, yani oto kontrol. Biz bu manada her basının kendisini kontrol etmesini ve bir platform oluşturarak, bu konuları kendi aralarında paylaşmalarını arzu ettik. Görüşlerimizi de kendilerine ilettik.''

Görüşme polemiği

Terörün çözümü için liderlerin bir araya gelerek görüşmesi tartışmalarına da değinen Bakan Atalay, "Başbakan ile konuştuk. Partilerle diyalog için prosedürleri hallederiz mesele diyalogu sürdürebilmek. BDP bizi yeniden muhatap alın derse onlar ile de konuşuruz. Daha önce şurayı veya burayı muhatap alın demişlerdi. Ama gelinen süreçte BDP ile de konuşuruz. Demokratik Açılım konusunda en büyük sekteyi BDP'nin provokatif çıkışları verdi" diye konuştu.

"STK ve vatandaşlar ile diyoloğa ağırlık vereceğiz"

Atalay, bölgeye özel program hazırladıklarını kaydederek, "STK ve vatandaşlar ile diyaloga ağırlık vereceğiz. Devlete güven işi, önemli ölçüde aşıldı. Vatandaşın güveninin tam olarak sağlanması için orada yoğun bir çalışma yürütülüyor. Güvenlik ve özgürlük dengesi çok önemli. Bu dengenin bozulmaması gerekir. Bozulur ise, en büyük zararı özgürlüğün göreceğini söylüyoruz" dedi.

"Silahlı kuvvetlerin de emniyetin de içinde yanlış yapanlar olabilir"

Bakanı Atalay toplantının ardından yaptığı açıklamada da, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ'un "İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın polis tarafından bir gazeteye sızdırıldığı" yönündeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, silahlı kuvvetlerin de emniyetin de içinde yanlış yapanların olabileceğini söyledi. Atalay, yanlış yapanların yargı sürecinin ardından açığa alındığını belirtti.

Bakan Atalay, terör ve terör örgütü konusunda Türkiye'nin kararlılığı olduğunu ve Irak ve Kuzey Irak'tan taleplerinin olduğunu da dile getirdi. Atalay ayrıca, kara harekâtına ilişkin net bir cevap vermezken, terör oldukça operasyonların süreceğini kaydetti.

Toplantıya katılanlar

İçişleri Bakanı Atalay'ın toplantısına, aralarında Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hilmi Bengi, İstanbul Bölge Müdürü Ümit Kanoğlu, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, Doğan Haber Ajansı Genel Müdürü Uğur Cebeci, Türkiye gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Dünya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ, Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, Referans gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can Sağlık'ın da bulunduğu genel yayın yönetmenleri, genel müdür ve yazı işleri müdürleri katıldı.

İddianame mahkemeye gönderildi

|
"Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin hazırlanan iddianame, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunuldu. Yaklaşık 800 sayfadan oluşan iddianamenin 200 ek delil klasörü bulunuyor ve iddianamede 196 şüpheli yer alıyor. Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ergül, Süleyman Pehlivan, Ali Haydar ve Murat Yönder ''Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin olarak yürüttükleri soruşturmayı tamamladı. Savcılar tarafından hazırlanan iddianame, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ne tevzi edildi.

Hazırlanan iddianamede, 196 kişi ''şüpheli'' sıfatıyla yer aldı.

Soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına ile eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in de aralarında bulunduğu 196 kişiye ''şüpheli'' sıfatıyla yer verildi.

İddianamenin yaklaşık 800 sayfa olduğu ve 200 civarında ek klasörü bulunduğu öğrenildi.

Mahkeme, 15 gün içerisinde iddianamenin kabulüne ya da eksiklik görmesi halinde bunların düzeltilmesi için iadesine karar verecek.

"Baykal hayatının hatasını yaptı"

| 3 Temmuz 2010 Cumartesi
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "Biz demokratikleşme yöntemiyle gideceğiz. Özgürlüklerin daralmasına müsade etmeyeceğiz" dedi. Atalay, açılım konusunda CHP eski genel başkanı Deniz Baykal'ı da eleştirdi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, katıldığı bir televizyon programında terörle mücadele, demokratik açılım konularındaki soruları yanıtladı.

Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin sitesi olarak Cumhuriyet Portaldan aldığımız haberin devamı şu şekildedir:

Atalay, ''Demokratik açılım bitmedi, devam edecek yönünde ifadeler oldu. Herkesin merak ettiği konu şu ki nasıl sürecek, demokratik açılım çerçevesinde yeni planlanan adımlar var mı?'' sorusu üzerine, demokratikleşme sürecinin AKP Hükümetinin kurulduğundan bu yana devam eden bir süreç olduğunu belirtti.

''Bütün toplumsal sorunlarda daha fazla özgürlük, daha fazla demokratikleşme, sorunun en etkili çözüm yoludur'' diyen Atalay, sorunların tüm boyutlarıyla açık konuşulmasının, tartışılmasının, değerlendirilmesinin de çözümün önemli bir parçası olduğunu vurguladı.

Devam eden süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın düzenlediği basın toplantısında çerçeveyi çizdiğini anımsatan Atalay, Türkiye'nin 30 yıldır terör olayını yaşadığını kaydetti.

Terörle mücadelenin güvenlik birimlerince kararlılıkla yürütüldüğünün altını çizen Atalay, bu konuda hükümet olarak hassasiyet gösterildiğini ve destek verildiğini ifade etti.

Atalay, ''Bir yandan terörün de istismar ettiği sorunlar da dahil, diğer toplumsal zemini olan sorunları da çözme çabamız var. Bu sorunları çözme çabamızın sürekliliğini Başbakanımız vurguladı. Yine biz demokratikleşme yöntemiyle gideceğiz. Özgürlüklerin daralmasına müsaade etmeyeceğiz. Hiç bir şekilde demokrasiyi askıya alıcı yeni gelişmeler olmayacak, insan hakları ve insanın korunması, vatandaşımıza sahip çıkma bizim en önemli önceliğimiz olacaktır'' diye konuştu.

''Yasal düzenlemeler üzerinden gidecek bir süreçten mi bahsediyorsunuz?'' sorusu üzerine Atalay, ''Tabi yasal düzenlemeler. Demokratikleşme dediğimiz zaman bunun bir boyutu yasal düzenlemeler, bir boyutu hayatın içinde bunların uygulanmasıdır'' dedi. Uygulama ile ilgili gelişmelerin yaşandığını ifade eden Atalay, bu toplumda yaşayan herkesin son yıllarda yaşanan rahatlamayı gördüğünü söyledi.

Toplumsal zeminde terör ve şiddetin onaylanan, makul görünen bir şey olmadığını belirten Atalay, ''Terör ve şiddet, hiçbir zaman, hiç bir sorunun çözülmesini istemeyenlerin yöntemidir. Terör olduğu zaman mutlaka özgürlükler kısıtlanır. Güvenlik gerekçesiyle insan hakları askıya alınır. Demokratikleşme süreci daima birazcık daha durgunluk yaşar. Bu manada şu son yaşanan toplumsal tepkiyi biz çok değerli görüyoruz'' dedi.

Giderek vatandaşların bu konularda daha korkusuz konuştuğunu belirten Atalay, ''Hem devlete karşı, devlet ile ilgili taleplerini daha açık dile getiriyor. Hem de bu tür sosyal sorunlarla ilgili örgütlü bir yapı içinde, sivil toplum kuruluşları şeklinde sesini daha fazla çıkarıyor. Bu da iyi bir şey'' dedi.

"CHP'nin beyanlarını önemli görüyoruz"

Atalay, ''Bu süreçte Abdullah Öcalan'ın ya da PKK'nın muhatap alınabileceğine dönük bazı köşe yazarlarından çağrılar oldu. Bunları okuyunca, duyunca ne hissediyorsunuz?'' sorusuna karşılık, ''Biz o konuda çok kararlıyız. Biz daima nasıl sürecin ismi demokratikleşmeyse muhatap olarak da daha çok siyasi platformu ve TBMM'yi çok önemli gördük'' yanıtını verdi.

Bu konunun çok boyutlu irdelenebileceğini ifade eden Atalay, ''Biz bu sürece başlarken başta o zamanki DTP ile Sayın Ahmet Türk ile görüşüldü. Diğer partilerle görüşüldü, bazılarıyla görüşülemedi. İki muhalefet partisi bu konuda çok keskin tavır içinde oldular'' dedi.

Deniz Baykal'ın bu sürece katkı verecek bir irade gösterdiğini, ancak vermediğini belirten Atalay, ''Hayatının en önemli hatasını da yaptı. Çünkü Türkiye'nin en önemli sorununa katkı vereceklerdi'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın bu konuda tekrar çağrıda bulunduğunu anımsatan Atalay, ''En azından CHP'de bu yönde bir eğilim var. MHP, pek eğilim içinde değil. BDP için de aynısını söylüyorum. Şu ana kadar bu konuda bir katkı veremediler, vermediler. Hatta sürecin iyi yürümemesi, sürecin bazı açılardan provake edilmesi yönünde, yanlış anlaşılması yönünde de katkıları oldu. Muhalefet burada iyi sınav vermedi. Biz şimdi tekrar çağırıyoruz. CHP'nin bu beyanlarını önemli görüyoruz'' dedi.

Burada protokol konularına fazla takılınılmaması gerektiğini düşündüğünü söyleyen Atalay, ''Kim geldi, kim gittiden çok... Bu konularda siyasi tarih şunu gösterir, kim fazla fedakarlık yaparsa ülkenin bu sorunlarının çözümü için onlar kazanırlar. Halen kan, intikam gibi kavramlarla bu konulara yaklaşanlar daima kaybederler'' diye konuştu.

''Bu davet konusunda bir noktaya geldiniz mi, hükümet olarak?'' sorusu üzerine Atalay, bu konuda çalışıldığını söyledi.

"Kendimizi irdeliyoruz"

İnsan hayatının çok önemli olduğunu belirten Atalay, can kaybının, terörün olmaması gerektiğini belirtti.

Atalay, ''Terörün olduğu yerde bu konularda sağlıklı adımlar atılamaz. Demokratikleşme yönünde attığınız adımlar sorgulanır. Terör ve şiddet oldukça hiçbir sorunda kalıcı çözümlere gidemezsiniz. Terör özgürlüğün düşmanıdır'' dedi.

Bakan Atalay, ''Demokratikleşme adımlarının gelişmesi, vatandaş zemininde giderek zemini kaybetmeleri, komşu ülkelerin terör konusundaki hassasiyetleri falan hepsi birleştiğinde, ortada bir sıkışmışlık hissediliyor. Bunların çözülmesini istemiyor gibi veriler ve bulgular var'' diye konuştu.

Atalay, Habur sınır kapısındaki görüntülerin hatırlatılarak, ''Süreç konusunda, keşke şöyle yapsaydık ya da yapmasaydık dediğiniz bir iç muhasebe yaşıyor musunuz?'' sorusu üzerine, bunların çok sıcak, hararetli konular olduğunu, yakıcı ve zor konular olduğunu belirtti. Atalay, ''Hatalar daima yapılabilir. Tabii ki kendimizi irdeliyoruz. Herkes kendisini irdeliyor. Ama bu işlerin tabiatında daima yol kazaları olabilir, hatalar olabilir. Uluslararası tecrübelere baktığımızda da bu böyledir'' dedi.

Bakan Atalay, Habur'da yaşananları asla tasvip etmediklerini ifade ettiklerini hatırlatarak, ''Burada yöntem hataları olmuş deniliyorsa, ben o tür hataları da rahatça kabul etmeye hazırım. Bu süreçleri yürütenler daima zor bir işi yürüttüğünün farkındadır ve eleştiriler. Sizin çok başarılı gördüğünüz şeyler bazılarınca yanlış görülür. Bu tür işler yakıcı konulardır. Bunları yürütenler birçok açıdan eleştirilirler. Bunları yürütenler buna alışkın olmalı ve bunu göze almalı. Her türlü eleştiriyi ben tabi karşılıyorum'' diye konuştu.

"Tercih demokratik ve insani çözüm"

''Bugünlerde kara harekatı seçeneğinden bahsedilir oldu? Bu seçenek masada olan bir seçenek midir?'' sorusuna Atalay, terör oldukça güvenlik güçlerinin çalışmaları, operasyonlarının olacağını söyledi.

Atalay, güvenlik mensuplarının her yerde işbirliği içinde başarılı çalışmalar yürüttüğünü vurguladı.

Şu günlerde komşu ülkelerle yürüyen ilişkilerin en verimli dönemi yaşadığını belirten Atalay, komşu ülkelerin bu konuda çok duyarlı bir tutum içinde olduklarını söyledi. Suriye'nin Türkiye'deki teröre büyük bir duyarlılık gösterdiğini belirten Atalay, görüşmelerin yoğun bir şekilde devam ettiğini belirtti.

İran'ın şu anda çok ileri operasyonlar yaptığını anlatan Atalay, bu konularda yoğun bir işbirliği olduğunu kaydetti. Atalay, Kuzey Irak'ın, ABD'nin tutumunun daha belirgin olduğunu ifade etti.

Hükümet olarak bütün bu sorunlarda tercihlerinin demokratik ve insani çözümler olduğunu vurgulayan Atalay, çalışmalarını o yönde ağırlıkla sürdüreceklerini belirtti.

Vatandaşa daha fazla sahip çıkılması gerektiğine önem verdiklerini anlatan Atalay, ''Her vatandaşımızın hiçbir ayrım gözetmeden şunu bilmeli, 'Ben devletin gözünde hep birinci sınıf vatandaşım'' diye konuştu.

Özellikle bölge vatandaşına daha fazla sahip çıkılması gerektiğini ifade eden Atalay, ''Devletimize vatandaşımızın güvenini artırdıkça terör zemin bulamayacaktır'' dedi.

Atalay, bölgede, hem hükümet, hem parti olarak ciddi bir çalışma başlatacaklarını, bölge insanıyla daha fazla bir araya geleceklerini söyledi.

Yayla yasağı

''Gediktepe ve Lice'deki olaylardan sonra askerden de bir rahatsızlık ifadesi dikkatinizi çekmiştir, belki yayla yasağı ve yol kontrolleri konusunda. Bu konuda yeni bir düzenleme olacak mı?'' sorusu üzerine Atalay, şunları kaydetti:
''Gediktepe'nin yayla yasağıyla bir ilgisi yok. Gediktepe'dekiler sınır ötesinden Hakurk'tan geldiler. Yayla yasağı ve yol kontrolü ile ilgili hükümet bölgedeki hayatı biraz daha rahatlatma açısından bazı tedbirler alır. Öyle yerler var ki kısa bir yolda çok sayıda yol kontrolü var. Bizim valilere yazdığımız genelge şudur, 'terörle mücadeleyi aksatmayacak şekilde, bunlar gözden geçirilsin.' Yayla yasakları ekonomik olarak büyük bir şey, hayvancılığı öldüren... Şimdi o da terörle mücadeleyi aksatmayacak. Yeniden valilere ifade ettik.''

Öte yandan ''AK Parti İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu'nun istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna Atalay, bu haberi yeni duyduğunu ve beklediği bir şey olmadığını söyledi.

AKP, Rize'ye ekip gönderdi

|
AKP, "ikinci eş" önerisini getiren Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı ile ilgili incelemede bulunmak üzere Rize'ye ekip gönderdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, Rize Belediye Başkanı ile ilgili incelemenin devam ettiğini belirterek, Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu ile İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen'i Rize'de gerekli incelemeleri yapmak için görevlendirdiklerini söyledi. Tanrıverdi, Kaşıkoğlu ve Sekmen'in o bölgeden sorumlu olduğunu belirterek, "Gerekli incelemeleri yapacaklar. Raporları degerlendireceğiz" dedi.

CHP'li Arıtman'dan 'kuma' mektubu

|
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Güldal Akşit'e, gönderdiği mektupta "kuma" önerisini getiren AKP'li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı hakkında Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmasını istedi. CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Güldal Akşit'e, gönderdiği mektupta "kuma" önerisini getiren AKP'li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı hakkında Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, mektubunda şöyle dedi:
"Yürürlükteki Medeni Kanun ile ancak tek eşliliğin yasal olduğu ülkemizde AKP'li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı'nın ikinci eş, kuma alınmasını topluma öneren sözleri kabul edilemez ve yaptırımsız bırakılamaz. Topluma rol-model olan, önderlik eden konumdaki bir belediye başkanının, halka yasalara aykırı davranmalarını, resmi nikâhsız ikinci evlilikleri önermesi hem suçtur hem de kadınlara yönelik ağır bir cinsiyet ayrımcılığıdır. Kadını aşağılayan, mal gibi gören bu çarpık anlayışın bulunduğu görevde asla olmaması gereklidir. Komisyonumuz bu belediye başkanını tüm medya önünde neden hatalı olduğunu açıklayarak, özür dilemeye ve istifaya davet etmelidir. Ayrıca mensubu bulunduğu partiden ihraç edilmesi resmi yazıyla AKP'den talep edilmelidir. Halka yasalara aykırı davranmalarını önerdiği için de Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmalıdır. Bu belediye başkanına gereken bedellerin ödetilmesini sağlamak Komisyonumuzun kuruluş yasasına ve amaçlarına göre öncelikli görevidir." Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin sitesi olarak verdik. - Cumhuriyet Portaldan alınmıştır.

Ve korkulan oldu!

| 30 Haziran 2010 Çarşamba
Bakanlığın aldığı karar üzerine pitbull cinsi köpekler toplatılacak, pitbull besleyenlere ise 3434 lira para cezası kesilecek. Bu karar üzerine pitbull sahipleri köpeklerini sokağa bırakınca korkulan oldu. Pitbull sokaktan geçen bir aileye saldırdı.İzmir'in Buca İlçesi'de, akşam gezintisine dışarıya çıkan aileye pitbull cinsi sahipsiz bir köpek saldırdı. 2 kişinin hafif yaralandığı olayda, yakalanan köpek polise teslim edildi, ardından belediye ekiplerince götürüldü.

Göksu Mahallesi 649/11 Sokak 201 numara önünde, dün saat 22.30 sıralarında meydana gelen olayda, sahipsiz pitbull cinsi bir köpeğin saldırdığı 4 kişilik bir aile dehşet dolu dakikalar yaşadı. Özel güvenlik görevlisi Emenullah Şakar (45), ev kadını eşi Gugerçin Şakar (35) ile birlikte Şerif Tikveşli İlköğretim Okulu 3'üncü sınıf öğrencisi olan kızları Runahi Şakar'ı (9) ve aynı okulda 2'nci sınıfta okuyan oğullları Hebin Şakar'ı (7) akşam gezintisi için dışarı çıkardı.

Milliyet'in haberine göre evlerinin bulunduğu sokakta yürüyen Şakar ailesine sahipsiz pitbull cinsi bir köpek saldırdı. Pitbull önce küçük Hebin'i altına aldı, ardından araya giren baba Emenullah Şakar'ın elini ısırdı. Ailenin çığlıklarını duyup sokağa toplanan mahalle sakinleri ise köpeği etkisiz hale getirip yakaladı. Babası tarafından kurtarılan küçük çocuk, olayı hafif sıyrıklarla atlattı, baba Emenullah Şakar da elinden hafif yaralandı.

Emenullah Şakar ile oğlu Hebin Şakar, yakınlarının otomobiliyle Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi İntaniye Servisi'ne götürüldü. Tedavilarinin ardından taburcu edilen baba ve oğula, 1 ayda 5 defa kuduz aşısı yapılacağı öğrenildi. Mahalle sakinleri tarafından yakalanan Pitbull, önce polise, ardından da belediye yetkililerine teslim edildi. Ayrıca köpeğin sahibinin olup olmadığının da araştırıldığı bildirildi.

Olayla ilgili polis merkezine gidip şikayetçi olacağını belirten Emenullah Şakar, “Eşim ve 2 çocuğumla gezmek için dışarı çıktık. Pitbull cinsi köpek bize saldırıp oğlum Hebin'i altına alınca araya girdim. Köpek benim de elimi ısırdı. Mahalle sakinleriyle beraber köpeği yakaladık. Çocuğumu Allah korudu. Yetkililere sesleniyorum, başı boş köpeklerle ilgilensinler” dedi. Küçük Hebin ise “Köpek saldırınca çok korktum” diye konuştu.

İstanbul'da şiddetli yağış

|
İstanbul'da kuvvetli yağış hayatı felç ederken, Bakırköy İncirli'de köprü altında 2 minibüs mahsur kaldı. Meteoroloji tüm Türkiye'yi uyardı. Yağışlı hava 3 gün daha sürecek. İstanbul'da gök gürültülü kuvvetli yağış, hayatı olumsuz etkiledi. Alınan bilgiye göre, Sarıyer Zekeriyaköy'de bir bina ile Arnavutköy Nene Hatun Mahallesi 831. Sokak'taki evin çatısına yıldırım düştü. Yıldırım sonucu çıkan yangına itfaiye ekipleri müdahale etti. Yine Esenler Fatih Mahallesi 292. Sokak'taki 7 katlı binanın bacasına düşen yıldırım da maddi hasara yol açtı.
Güngören Merter'de, Bakırköy, Beşiktaş ve Eminönü'nde de yaklaşık 50 noktada su baskını meydana geldi. İncirli Kavşağı'nın altındaki geçitte oluşan su birikintisi nedeniyle 2 minibüs, içindeki yolcularla birlikte mahsur kaldı.

Yolcular, olay yerine gelen itfaiye ekiplerinin ve çevredeki yurttaşların yardımıyla minibüslerden çıkarılıyor.

Erdoğan'a ayakkabı fırlatan gence 3 yıl hapis

|
İspanya'nın Sevilla kentinde 22 Şubat'ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ayakkabı fırlatan Hokman Joma adlı 27 yaşındaki Suriyeli gence 3 yıl hapis cezası verildi. Sevilla Savcılığından yapılan yazılı açıklamada, "uluslararası bir şahsiyete saldırı" ve "güvenlik güçlerine karşı koymakla" suçlanarak hakkında 3 yıl 8 ay hapis cezası talep edilen Joma'nın 3 yıl hapis cezasına çarptırıldığı ve sınırdışı edilmeyeceği bildirildi.

Sevilla Mahkemesi, pazartesi günkü duruşmadan sonra bugün açıkladığı kararında, Joma'yı hapis cezasının yanı sıra 4 ay 16 günlük bir süre için günde günlük 3 Avro para cezasına da mahkum ettiğini belirtti. Savcılık, karara itiraz etmeyeceğini açıkladı.

Joma, 22 Şubat'ta Sevilla'daki NODO Kültürlerarası Vakfı tarafından ödül verilen Başbakan Erdoğan'a belediye binasından çıktığı sırada ayakkabı fırlatmış ve Erdoğan'ın yakınından geçen ayakkabı koruma polislerinden birinin yüzüne isabet etmişti.

Valiye inceleme

| 27 Haziran 2010 Pazar
İçişleri Bakanlığı, Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu hakkında CHP ile ilgili ifadeleri nedeniyle konuyu incelemek üzere mülkiye başmüfettişi görevlendirdi. İçişleri Bakanlığı, Abant Platformu'nda yaptığı konuşmada "CHP 1950'de kapatılmalı, İnönü layık olduğu yere gönderilmeliydi" sözleri nedeniyle Vali Aydoğdu hakkında inceleme başlattı. Bakanlık konuyla ilgili olarak mülkiye başmüfettişi görevlendirdi.

Ankara Emniyet Müdürü hakkında tutuklama kararı

|
Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir hakkında mahkemece tutuklama kararı verildi. Ankara Emniyet Müdürü Orhan Özdemir'in Kayseri Emniyet Müdürü olduğu dönemde "örgütlü olarak ihaleye fesat karıştırmak" suçlamasıyla yargılandığı davaya Cuma günü Kayseri Ağır Ceza Mahkemesinde devam edildi.

Mahkemede mütalaasını veren savcı, halen Ankara Emniyet Müdürlüğü görevini sürdüren Özdemir hakkında tutuklama talep etmişti. Mahkeme ise Özdemir'in tutuksuz yargılanmasına hükmetmişti.

Edinilen bilgiye göre, bunun üzerine savcı, mahkemenin kararını bir üst mahkemeye taşıyıp, itiraz etti. Savcı, tekrar Özdemir'in tutuklanmasını istedi. Hafta sonu bu talebi değerlendiren nöbetçi mahkeme de savcının talebini uygun görerek, Özdemir'in tutuklanmasına karar verdi.

"Karara itiraz hakkı var"

Öte yandan, İçişleri Bakanlığı yetkilileri, yargı sürecinin devam ettiğini belirterek, Özdemir'in halen tutuklama kararına itiraz etme hakkının olduğunu vurguladılar. Daha önce de Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan'da yaşanan süreci anımsatan yetkililer, Özdemir'in tutuklamaya itiraz sürecinin tamamlanmasının beklenildiğini ifade ettiler. Aslan da olduğu gibi eğer Özdemir'in itiraz talebi kabul edilmez ve Özdemir için tutuklama kararı çıkması durumda yetkililer, Özdemir'in İçişleri Bakanlığı tarafından Ankara Emniyet Müdürlüğü görevinden alınacağını bildirdiler. Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin sitesine gelmeye devam ediniz.

'Irak sınırını artık profesyonel askerler koruyacak'

| 25 Haziran 2010 Cuma
Türk Silahlı Kuvvetleri son zamanlarda gündemi meşgul eden sorulara haftalık basın bilgilendirme yoplantısında yanıt verdi. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler ve İç Güvenlik Harekat Dairesi Başkanı Tümgeneral Fahri Kır'ın soruları yanıtladığı brifingte, Irak sınırını artık profesyonel askerlerin koruyacağı duyuruldu.

Güler, "mevzi" tartışmalarına da açıklık getirerek, Hakkari'deki çatışmanın ardından bölgeyi incelemeye giden Başbakan Erdoğan ve komutanların çömelmesiyle ilgili olarak "Orası düzenli bir cephe mevzi değil, Türkiye-Irak sınır hattının tam üzerindedir. Sıfır hattıdır. Güneyi Irak'ın kuzeyidir, güneydeki arazi daha hakim bir arazidir. Her zaman bir kaç teröristin veya keskin nişancıların civarda bulunması mümkündür. Mevzilerde iken Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını ve komutanlarını tehdide açık bir şekilde ayakta tutmak doğru bir hareket tarzı olmazdı. Kısacası bu askeri bir gerekliliktir" dedi.

Tümgeneral Kır da, Türkiye ile ABD arasında 2007 yılının Kasım ayında başlayan istihbarat paylaşımının sağlıklı bir şekilde sürdürüldüğünü söyledi.

"Sınırdan 3'er 5'er geçiyorlar"

Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler, Gediktepe saldırısına ilişkin yapılan değerlendirmelerin yanlış olduğunu vurgulayarak, "Çok bildiğini zanneden ama aslında konudan hiçbir bilgileri olmayan bazı yorumcuların söylediği gibi 100-200 kişilik bir grup toplu halde tören geçişi yapar gibi hudutlardan girmiyor. İstihbarat vasıtalarının 200 kişiyi tespit edemedikleri gibi bir durum ortada yok" dedi.

Tümgeneral Güler, mevziilerde uzak mesafeli ateşler sonucu şehit verilen olaylar yaşandığını hatırlatarak, "Burada önemli olan, belirli bir risk alınarak gediktepeye gidilip oradaki personel ile birlikte olmaktır" dedi.

"3-5 kişi geçiyorlar"

Gediktepe saldırısına ilişkin bir başka soruya yanıt veren Tümgeneral Güler, terörist sayısının tam olarak birebir bilinmesinin mümkün olmadığının altını çizerken, "Gerek haber kaynaklarından gerek telsiz konuşmalarından, gerekse saldırı esnasındaki yoğunluk değerlendirilerek yaklaşık bir sonuca varmak mümkündür" diyerek şöyle devam etti:
"Böyle bir değerlendirmeye göre, saldırıyı yapan grubun 50-60 civarında olduğu, bunlara destek ki bunun içerisinde kılavuzluk, lojistik destek dahildir, veren unsurların ise 50-40 kişi civarında olduğunu söylemek mümkündür. Sızma konusuna gelince, çok bildiğini zanneden ama aslında konudan hiçbir bilgileri olmayan bazı yorumcuların söylediği gibi 100-200 kişilik bir grup toplu halde tören geçişi yapar gibi hudutlardan girmiyor. Günlerce önce başlayan, 3-5 kişilik grupların sızması, sonra bunların değişik yerlerde 15-20 kişilik gruplar halinde biraraya gelmeleri ve nihayet saldırıdan hemen önce hedef bölgesinde biraraya gelmeleri şeklinde bir taktik izleniyor. O nedenlerle insansız hava araçlarının yada diğer istihbarat vasıtalarının 200 kişiyi tespit edemedikleri gibi bir durum ortada yok."


Komandoların profesyolenleşmesi

Komando tugaylarının profesyonelleşmesini konusunda yanlış anlaşılmaları düzelten Tümgeneral Güler, konunun Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı bir komando tugayı ile jandarma genel komutanlığına bağlı bir komando tugayını" kapsadığını söyledi. Tümgeneral Güler şunları söyledi:
"Bunlarla ilgili daha önce genelkurmay başkanımız tarafından gerekli açıklamalar yapılmıştır. Burada önemli olan şu. Bu birliklerin de operasyonel unsurları profesyonelleşecektir. Örneğin bir komando tugayında bulunan hizmet, destek unsurları, şoför gibi veya diğer faaliyette görevli olan personel, normal yine şuanki temel askerlik sisteminde 15 aylık askerlik görevini yapan erbaş ve erlerden oluşacaktır. Burada tahmin ediyorum bir yanlış anlamayı veya eksik anlamayı düzeltmek istiyorum. Şuan profesyonelleşmesi yüzde 84 olan ve Ağustos 2010'da yüzde 100 seviyesine çıkarılacak olan komando birliklerimizin sadece operasyonel unsurları uzman erbaşlardan oluşacaktır. Bu da önümüzdeki süreçte tamamlanacaktır.

Gediktepe olayı sonrasında gündeme gelen hudut birliklerinin de profesyonel askerlerden oluşturulması kapsamında bir ön çalışma başlatıldı. Irak hududundan başlamak üzere, hudut birliklerinin operasyonel faaliyetlerinde görev alacak personeli, yine aynı konu burada da geçerlidir. Takdir edersiniz ki bir tugayın komple personelini uzman erbaş yapmak hem zaman olarak, hem de personel temini açısından belli bir süreci kapsamaktadır. Bu faaliyetlerde görev alacak personelin de belirli bir süre içerisinde profesyonelleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu konuda yapılan çalışma netleştiğinde, çalışmalar kamuoyuyla paylaşılacaktır."


Terör saldırılarının medyada yansıtılması

Terör saldırılarının haber yapılması konusundaki eleştirilere yönelik soruyu da yanıtlayan Tümgeneral Güler, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un 2008 yılında yaptığı açıklamayı şöyle özetledi:
"Sayın genelkurmay başkanımız, 'terör örgütünün ana hedefi medyada, özellikle de televizyonlarda kapsamlı bir şekilde yer almaktır. Önemli olan televizyonlarda yer almaları olumlu yada olumsuz, onlar bu şekilde amaçlarına ulaşmış oluyor. Bu terör örgütü için önemli olan özellik de televizyonlarda kapsamlı yer alabilmek. Nedeni, nasılı hiç önemli değil. Hatta biliyorsunuz bazen terör örgütü, örgütleri televizyonda yer alabilmek için eylem yapıyor. Eylemin ana amacı televizyonda yer alabilmek ve bir terör örgütü için en önemli hedeflerden biri de uluslar arası televizyon kanallarına yansıyabilmek.

Şiddet görüntülerine yer verilmemesi, terör olaylarına ilişkin görüntülerin ve kapsamın kısa olması çok önemli. Mutlaka verilmeli ama önemli olan bu verilişteki kapsam, süre çok önemli. Tekrarlanmaması da çok önemli. Şimdi aksi olunca ne oluyor? Terör ve terörist görüntüleri uzun uzun veriliyor, tekrarlanıyor. Peki ne oluyor, kamuoyunu korkutuyorsunuz. Zaten terörün istediği olay da kamuoyunun korkması, irkilmesi, tedirgin olması' bu konuda sayın genelkurmay başkanımız bu konudaki yorumunu yapmışlardır."

Bu arada TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, "Genelkurmay'dan tatmin edici bir açıklama bekliyorum" sözlerine ilişkin değerlendirmesi olup olmadığının sorulması üzerine "Buna cevabım hayırdır" şeklinde cevap verdi.

Türkiye-Irak sınırının çoğrafi açıdan çok zor bir sınır olduğunun altını çizen Tümgeneral Güler, sınırın kaydırılması konusunu ise "Bu konu öteden beri çeşitli platformlarda tartışılmaktadır. Türkiye-ırak sınırının coğrafi açıdan çok zor bir sınır olduğu gerçektir. Bizim bu konuda şu aşamada bir şey söylememiz uygun değildir" diyerek özetledi.

Bu arada Elazığ'da şehit olan 2 personelden birinin Jandarma er diğerinin ise jandarma Onbaşı olduğunu açıklayan Genelkurmay İçgüvenlik Harekat Daire Başkanı Fahri Kır'da, yol kontrollerine yönelik bir soruyu "Bu hususla ilgili İçişleri Bakanlığımız bir genelge yayınlamış, valilerimiz de bu genelgeler çerçevesinde gerekli düzenlemeleri yaptılar. Bunun bize, güvenlik güçlerinin terörle mücadelesine yansıyan hususlarıyla ilgili değerlendirme de sunumumun içinde mevcuttur" diye cevapladı.

Youtube yasağına dava

|
İnternet Teknolojileri Derneği (INETD), Youtube internet sitesinin erişiminin engellenmesinin temel hukuk kurullarına, Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve direktiflerine aykırı olduğu iddiasıyla yürütmenin iptali istemiyle dava açtı. INETD Başkanı Doç. Dr. Mustafa Akgül, mahkemenin 05.05.2008 tarihli ve 17.06.2010 ek kararı ile Youtube.com sitesine tedbiren erişimin engellendiğini anımsattı. Derneğin geçen yıl Youtube yasağını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdığını dile getiren Akgül, şöyle konuştu:

''Söz konusu mahkeme kararları, bir kitap yüzünden milyonlarca kitabı içeren bir kütüphanenin kapısına kilit vurmak anlamına geliyor. Türkiye'den erişilemeyen içeriğin tüm dünyadan kaldırılmasını istemek, mahkemenin uluslararası hukuku tesis etmeye çalışmasıdır. Bu bir yetki aşımıdır. Youtube'un kapatılması Türk ve dünya kamuoyunda matbaanın yasaklanmasına benzer bir algılamaya sebep olmaktadır. AİHM'de davamıza bu nedenle öncelik verilmiştir.''

Akgül, yasağa ilişkin mahkeme kararlarının birkaç Türkiye düşmanının koyduğu ve Türkiye'de erişimi mümkün olmayan birkaç video yüzünden yargısız infaz görüntüsü verdiğini belirterek, bu yasağın kaldırarak internetin özgürleştirilmesi ve bu yolla Türk toplumunu gelişmesine katkıda bulunmasını hukuk ve adalet sisteminden beklediklerini ifade etti.

''Türkiye'nin uluslararası saygınlığı...''

Dün, Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi'ne sunulan dava dilekçesinde ise karardan zarar gören, iletişim ve düşünce açıklama özgürlüğü kısıtlanan müvekkil dernek üyelerinin bulunduğuna işaret edildi.

INETD'in yaptığı etkinliklere ait videoları Youtube üzerinden de dağıttığı belirtilen dilekçede, ayrıca kararın derneğin amacı olan internetin yaygınlaşmasına engel teşkil ettiği ifade edildi. Dilekçede, şunlar kaydedildi:

''Uygulanan tedbir kararının, karara temelini oluşturan zararlı bulunan 10 videoya erişimi kısıtlama konusunda hiçbir etkisinin olmaması, buna karşılık hem Türkiye'nin uluslararası saygınlığı, hem yurttaşlarımızın kendilerini geliştirmelerine, tanıtım ve eğitim yapmalarına kısıtlama getirmesi; tedbir kararının ülkemize zarar vermesine sebep olmaktadır.''

Söz konusu kararın temel hukuk kurallarına, Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve direktiflerine, ceza yargılama usulü ve esaslarına aykırı olduğunun iddia edildiği dilekçede, ayrıca internet vasıtası ile ilgili suçların bilişim suçu kapsamında olduğu ve basın savcılığını ilgilendirmediği de ifade edildi.

''Yasaklı dışındaki videolara engel''

Youtube sitesine erişimin engellenmesini içeren mahkeme kararının yasaklananların dışındaki videolara erişimi engelleme sonucu getirdiği belirtilen dilekçede, şöyle denildi:
''İnternetin yapısının, biraz becerikli birinin, interneti toptan kapatmak dışında alınan bütün tedbirleri aşarak arzulanan içeriğe erişebilmesi imkanı sağladığını hatırlatmak isteriz.
Öte yandan Youtube'ta Atatürk ile ilgili 60 bin üzerinde video vardır. Bir avuç video yüzünden 60 bin Atatürk'ü savunan, ona sahip çıkan videoyu yasaklamak ne kadar yararlı olacaktır? Bir avuç videoya erişim, tam adresini bilmeyen biri için mucizeye kalmıştır. Erişim yasağının 2 yılı aşkın bir süredir sürmesi, Youtube'u kullanmak isteyen tüm yurttaşlarımızın iletişim, ifade özgürlüğü, iş yapma, tanıtım, öğrenme, eğlenme ve örgütlenme haklarına sınırlama getirmektedir.''

Dilekçede, koruma amacıyla alınan, geçici olması gereken tedbir kararının, yargılama yapılmadan kesinleşmiş gibi uygulandığı da belirtilerek, ''Şayet bir suçlu varsa, bu o videoları koyanlardır. Youtube yetkililerine dava açılması bir yere kadar anlaşılabilinir. Ama, erişimi engelleme kararı bu ikisine dava açmadan, Türk vatandaşlarının cezalandırılması ile sonuçlanmıştır. Biz TC vatandaşları olarak suçumuz olmadığı halde cezalandırılıyoruz. Bizim adil yargılama hakkımız da kısıtlanmaktadır'' ifadelerine yer verildi.

Kazım Koyuncu'yu Anıyoruz

|
Sanatçı Kazım Koyuncu, ölümünün 5. yılında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin (TMMOB) düzenlediği etkinlikle anıldı. "Kazım Koyuncu İçin Sokağa Şarkılar Söylüyoruz" adlı etkinlik öncesinde Yüksel Caddesindeki İnsan Hakları Anıtı önünde basın açıklaması yapıldı.

TMMOB Ankara Şubesi adına açıklama yapan Adnan Zeytinci, 1986 yılındaki Çernobil faciasından sonra Karadeniz bölgesinde kanser vakalarının arttığını ve kanser nedeniyle pek çok ölümün meydana geldiğini söyledi.

Geleneksel Karadeniz müziğinin simge isimlerinden Kazım Koyuncu'nun da bu nedenle yaşamını yitirdiğini ifade eden Zeytinci, "Ancak o, her şeye rağmen şarkılarını söyledi. Kazım Koyuncu, toplumun hiçbir sorununa yabancı kalmayan bir sanatçıydı. Onu genç yaşta aramızdan alan nükleere karşı da mücadelesi hala aklımızdadır" dedi.

Koyuncu'nun mücadelesinin halen ona inananlar tarafından sürdürüldüğünü dile getiren Zeytinci, "Kazım, şu an beden olarak aramızda değil ama türküleri, güler yüzü ve mücadelesi ile hatırlıyoruz" diye konuştu.

Kazım Koyuncu'yu anmak için etkinlik düzenleyerek onu sevenleri bir araya getirdiklerini ifade eden Adnan Zeytinci, bu amaçla bir konser de gerçekleştirileceğini sözlerine ekledi.

Koyuncu'yu anma etkinliğinde bir araya gelen grup, "Nükleere inat, yaşasın hayat" şeklinde slogan attı.

"Taşkınlıkdan uzak durun"

| 24 Haziran 2010 Perşembe
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, parti teşkilatlarına bir genelge göndererek terör eylemlerinin ardından meydana gelebilecek provokasyonlara karşı 'taşkınlık ve gerginliklerden' uzak durulmasını istedi. Devlet Bahçeli, yayınladığı genelgede şunları vurguladı: "Terörle mücadelenin yolu sokak gösterileri değildir. Şehit cenazelerinde taşkınlık ve gerginlikten uzak durulmalı. Bu süreçte MHP teşkilatları birleştirici ve bütünleştirici olmalı."

Kritik MGK toplantısı başladı

|
Son dönemde artan terör olaylarının masaya yatırılacağı kritik MGK toplantısı başladı. Toplantıda Şemdinli saldırısının ardından toplanan Güvenlik Zirvesi'nde alınan ek tedbir kararları değerlendirilecek. Devletin zirvesi yılda bir kez İstanbul'da toplanan MGK için Maslak'taki Harp Akademileri Komutanlığı'nda bir araya geldi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başkanlığında toplanan MGK'ya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, kurul üyesi bakanlar, kuvvet komutanları ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muammer Güler katıldı.

Kurulun gündemini son dönemde artan terör olayları oluşturuyor. Kuzey Irak'taki PKK varlığının ortadan kaldırılmasına yönelik atılacak askeri ve diplomatik adımlar başlıkları altında istihbarat, bölgede görev yapan personel sayısı, komşu ve ilgili ülkelerle ilişkiler kurulda masaya yatırılacak.


Profesyonel orduya geçilmesi kararı

Yaşanan terör saldırılarının ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başkanlığında düzenlenen Güvenlik Zirvesi'nde alınan kararlar MGK'da değerlendirmeye alınacak. Zirve'den çıkan öncelikli karar bölgedeki personel yapısının değerlendirilmesi konusuydu. Bu bağlamda uzun süredir gündemde olan profesyonel orduya geçiş konusunda gelinen nokta değerlendirilecek. MGK'da, sıcak çatışmalarda sadece eğitimli ve uzman birliklerin bulunmasının karara bağlanması bekleniyor. Ayrıca Emniyet Özel Harekat timlerinin bölgede görevlendirilip görevlendirilmeyeceği konusu da MGK'da ele alınacak.


İstihbarat gözden geçirilecek

MGK'nın gündeminde ABD ve Kuzey Irak'tan gelen istihbaratlar konusu da bulunuyor. Ayrıca kurulda Kuzey Irak yönetimine yönelik daha yoğun diplomatik girişimlerde bulunulması, terör kamplarının durumu ve muhtemel sınır ötesi harekat seçenekleri görüşülecek.

İsrail'e yaptırımlar

Kurulda terör olaylarının yanı sıra bir süredir ara verilen İsrail konusu da gündeme alındı. Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisinin İsrail askerleri tarafından uğradığı saldırının ardından uygulanacak yaptırımlar konusu da MGK'da görüşülecek. İran'a yaptırım uygulanması konusunda BM'de hayır oyu verilmesinin ardından yaşanan gelişmeler de MGK'nın bir diğer konusu. Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin sitesini takip ediniz.

Sigara yasağında tolerans yok

| 23 Haziran 2010 Çarşamba
Suriye'de 21 Nisandan beri uygulanan kapalı yerlerde tütün ve mamüllerinin yasaklanmasına ilişkin yasa çerçevesinde yapılan denetimlerde tolerans tanınmıyor. Resmi haber ajansı SANA'nın bildirdiğine göre, denetimleri yapmakla sorumlu olan Maliye Bakanlığı, kapalı alanda sigara içen bir personeline meslekten geçici uzaklaştırma cezası verdi.

Yasaya göre, devlet memurları üst üste ihlallerde meslekten uzaklaştırma ve atılma cezaları alabiliyor.

Haberde, bugüne kadar denetimlerde 2 bin 457 yasa ihlali tespit edildiği, yasaya ihlal edenlere para cezası kesildiği belirtildi.

Suriye, tütün mamüllerine yönelik mücadelesi nedeniyle Arap Birliği tarafından ödüllendirilmiş, 7 Haziranda Kahire'de ödül alan Sağlık Bakanı Rıza Sait "sigara ve tütün mamülleri ile mücadelenin ulusal bir dava olarak ele alınması gerektiğini" söylemişti.

Şahin, iptal başvurusunu değerlendirdi

|
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Anayasa değişikliğiyle ilgili iptal başvurusuna ilişkin ''Umuyorum ve diliyorum ki, 2008'de ortaya konan hatadan dönülür, yasama organının Anayasa ile çizilen sınırlarına girilmez, Anayasa değişikliğiyle ilgili Meclisin egemenlik hakkı ihlal edilmez'' dedi. TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Levent'teki Mövenpick Otelde düzenlenen ''Bab-ı Ali Toplantıları''nda, ''Egemenliğin Kaynağı ve Kullanımı'' konulu konuşmasında, hayatının önemli bir bölümünün Bab-ı Ali'de geçtiğini, avukatlık ve memurluk mesleğini Bab-ı Ali Nuruosmaniye'de yaptığını anlattı.

Bab-ı Ali'de bu toplantıların yapılacağı uygun mekanların bulunduğunu belirten Şahin, bu etkinliğin orada yapılmasının daha şık olacağını düşündüğünü söyledi.

Şahin, 20 yıldır devam eden Bab-ı Ali toplantılarının önemli bir düşünce etkinliği olduğunu dile getirerek, bu tür etkinliklerin Türkiye'de sivil toplumun gelişmesine katkı sağlayacağına inandığını aktardı.

Egemenliğin kaynağına bakıldığında, ilk olarak hukuk ve siyasal bilim alanında değil ilahiyat alanına ait olduğunun görüleceğini kaydeden Şahin, çünkü insanlığın ilk yıllarında egemenliğin kaynağının bir tek kişide toplandığını anlattı.

İlk dönemlerde bu egemenlik hakkının başkalarıyla bölüşülmediğini ifade eden Şahin, Ortaçağ'dan sonra insanlığın bazı şeyleri daha çok irdeleme imkanı bulduğunda birtakım monarşik yönetimlerin başında bulunan kişilerin kullandığı egemenlik hakkı konusunda ciddi tartışmalar yaşandığını ve insanoğlunun ''bu artık böyle gitmez'' demeye başladığını söyledi.

Şahin, bu konuda en büyük değişim ve dönüşümün Fransız İhtilali ile olduğunu, egemenliğin kaynağı ve kullanımının bu dönemden sonra değiştiğini anımsatarak, Fransız devrimiyle birlikte egemenliğin kaynağının millet ve bunu millet adına kullanacak mercinin de parlamento olduğu ilkesinin kabul edildiğini kaydetti.



Türkiye'de egemenliğin tarihi

Şahin, Osmanlı İmparatorluğunda ise egemenliğin kaynağının padişah olduğunu ve son zamanlara kadar da egemenliğin kullanımında bir bölüşmeye rastlanmadığını belirterek, ''Tarihimizde egemenliğin kaynağındaki en önemli değişiklik Kurtuluş mücadelemizde gerçekleşmiştir. Kurtuluş mücadelemiz milletin egemenliğinden harekete geçilerek kazanılmıştır, Mustafa Kemal Atatürk Samsun'a çıktığında mücadelesinin millet egemenliği fikrine dayalı olacağını açıklayarak çıkmıştır'' diye konuştu.

TBMM'nin 23 Nisan 1920'de açılmasıyla milli egemenlik anlayışının kurumsallaştığını söyleyen Şahin, bu yıl TBMM olarak Meclisin açılışının 90. yılını kutladıklarını, bunu bir güne de sığdırmadıklarını, bir yıl boyunca farklı etkinliklerle halkla birlikte kutladıklarını kaydetti.

Şahin, 1923'te önemli iki değişiklik yapıldığını, Cumhuriyetin ilan edildiğini ve Cumhurbaşkanlığı kurumunun oluşturulduğunu hatırlatarak, bu şekilde meclis hükümeti sisteminden parlamento sistemine yönelik bir adım atıldığını söyledi.

Kuvvetler birliği ilkesi yerine kuvvetler ayrılığı ilkesinin 1961'de mevzuata girdiğini, artık Meclisin yasama, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunun yürütme ve bağımsız yargı kurumlarının ise yargı görevini millet adına yürüttüğünü ifade eden Şahin, 1982 Anayasası'nın egemenliğin kullanımı ve kaynağı konusunda 1961'e göre farklı bir şey getirmediğini, ancak ilk defa Anayasa değişikleriyle ilgili olarak halk oylaması mekanizmasına yer verdiğini kaydetti.



Anayasa değişikliği

Şahin, Anayasa mahkemelerinin 2. Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle batılı ülkelerde ihdas edildiğini, Türkiye'de de daha sonraki Anayasa değişiklikleriyle oluşturulduğunu aktardı.

Yüksek Mahkemenin, TBMM'nin yasama görevini yerine getirirken kanun, kanun hükmünde kararname, Meclis İçtüzüğü'yle ilgili açılan iptal davalarını esastan ve şekilden incelediğini, Anayasa değişikliklerini ise 148. maddeye göre şekilden incelediğini dile getiren Şahin, çünkü TBMM'nin millet adına yasama görevini yerine getirdiğini ve bu görevin mutlak olduğunu kaydetti.

Şahin, ''Anayasa değişiklerinde Anayasa Mahkemesinin şekil bakımından incelemesinin ne olduğunu herkes biliyor. Bir defa Anayasa değişikliklerinde teklif ve karar yeter sayılarındaki nitelikli çoğunluk oluşmuş mu, 184 imzayla verilmiş mi, 330, 367 ve üstünde parlamentodan geçmiş mi, iki defa görüşülmüş mü?'' dedi.

Ancak 2008'de Yüksek Mahkemenin, bir Anayasa değişikliğiyle ilgili verdiği kararda esasa girerek yapılan değişikliği iptal ettiğini dile getiren Şahin, bu durumun sadece Türkiye içinde değil, dışında da yoğun tartışmalara neden olduğunu aktardı.

Şahin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''TBMM'nin milleti adına yasama görevine sınır getirme ve ona ortak olma anlamına gelecek bir yaklaşımın veya iptal kararının millet iradesiyle uyuşmadığı kanaatindeyim. Anayasanın 148. maddesi, 'Sadece şekil bakımından incelenmelidir, esasa girilemez' demişse ve Yüksek Mahkeme 2008'de verdiği bir kararla bunu aşıp esasa girerek iptal kararı vermişse, bu TBMM'nin millet adına kullandığı Anayasa değişikliğiyle ilgili egemenlik hakkına bir tecavüz olarak değerlendirilebilir.''

Kuvvetler arasında sınırların çizildiğine dikkati çeken Şahin, sözlerini şöyle tamamladı:
''Yargı organı, sınırları çizilen Meclisle ilgili bu alana girerek Meclisin Anayasa değişikliğiyle ilgili egemenlik hakkını zedeleyecek veya ona ortak olacak anlamına gelen bir karar vermişse, bunun irdelenmesi ve bu hatadan mutlaka dönülmesi gerekir. TBMM Başkanı olarak TBMM'nin millet adına egemenlik hakkını kullanırken bu egemenlik hakkına bu veya şu şekilde yapılacak tecavüzleri doğru bulmam söz konusu değil. Yüksek Mahkemenin önünde yeni bir Anayasa değişikliği davası var. Yüksek Mahkeme şimdi bunu incelemektedir. Umuyorum ve diliyorum ki, 2008'de ortaya konan hatadan dönülür, yasama organının Anayasa ile çizilen sınırlarına girilmez, Anayasa değişikliğiyle ilgili Meclisin egemenlik hakkı ihlal edilmez. Yüksek mahkemenin beklenen iptal kararı sebebiyle, TBMM'den geçen ve referanduma gitmesi Yüksek Seçim Kurulunca da yürütülen Anayasa değişikliği konusunda Meclisin bu alanla ilgili egemenlik hakkını zedeleyici bir karar vermeyeceğini temenni ediyorum ve diliyorum. Gerçekten millet adına egemenlik hakkının kullanan yürütme, yargı, yasamanın mutlaka birbirlerinin alanına girmemesi ve bu medeni iş bölümünü Anayasa'da belirtilen ilkeler çerçevesinde yerine getirmesi gerekir. Aksi halde bir çatışma sorunları içinden çıkılmaz bir hale getirebilir.''

Siyasiler terörist saldırıyı kınadı

| 19 Haziran 2010 Cumartesi
Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde askeri birliğe PKK'li teröristlerce düzenlenen saldırıya siyasilerden tepkiler gecikmedi. CHP Genel Sekreter Yardımcısı Tekin Bingöl, saldırı için "Bu, 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP'nin basiretsiz, yanlış ve faşist yönetim anlayışının bir ürünüdür" derken, MHP Genel Başkanı Bahçeli, "terörle mücadelede acil ve etkili önlemler almalı" dedi. Sosyaldemokrat Halk Partisi'nden (SHP) istifa eden parti yöneticileri, bin üye ile CHP'ye katıldı. Ekin Tiyatrosu'nda yapılan CHP'ye katılım törenine CHP Genel Sekreter Yardımcısı Tekin Bingöl ile CHP Ankara İl Başkanı Ali Yıldızlı katıldı.

Burada konuşan CHP Genel Sekreter Yardımcısı Bingöl, CHP kurultayından sonra büyük bir sevinç yaşandığını ancak bu sevinci önce Zonguldak'taki maden faciası ve daha sonra da terör saldırıları nedeniyle yaşayamadıklarını ifade ederek "Maalesef şiddet ve terör ülkemizde göz yaşlarının akmasını ve canımızın acımasına hala devam ediyor. Maalesef bugün de yine yüreğimiz yandı. Bu, 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP'nin basiretsiz, yanlış ve faşist yönetim anlayışının bir ürünüdür. Türkiye'de bütün yurttaşlarımızın özlemle beklediği ve umut içinde 2001 krizinden sonra elini tuttuğu AKP, maalesef ülkemizde toplumun her kesimini umutsuzluğa gark etti ve karamsarlık, ülkemizin üstüne bir karabulut gibi çöktü" diye konuştu.

"Türkiye tarihi bir yol ayrımına girdi"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptığı yazılı açıklamada, şehitlere Allah'tan rahmet yaralı askerlere de acil şifalar diledi.

AKP hükümetinin 2002 yılında iktidara geldiğinde terörün bitme noktasına geldiği bir Türkiye devraldığını ancak aradan geçen 8 yıla yakın sürede terörün sürekli tırmandığını ve bu sürede teröre 800 şehit verildiğini ifade eden Bahçeli "Başbakan Tayyip Erdoğan'ın PKK açılımını başlatmasından bu yana ise şehit sayısı 125'e ulaşmıştır. AKP döneminde kanlı terör cesaret ve cüret kazanmış, etnik bölücülüğün önü açılmış ve ayrılıkçı ve bölücü emellerinin hayata geçirileceği ümitleri yeşertilmiştir. Bu vahim ve karanlık tablonun mimarı ve baş sorumlusu Başbakan Erdoğan ve hükümetidir" dedi. AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan'ın terörle mücadelede tarihin ve milli vicdanın affetmeyeceği büyük bir acz sergilediğini, güvenlik güçlerinin terörle mücadelesini zaafa uğratacak adımlar attığını kaydeden Bahçeli, "Başbakan Erdoğan ve AKP hükümeti, Kuzey Irak'tan kaynaklanan terör tehdidine karşı etkili caydırıcı önlemler almamış, Kuzey Irak'a geniş çaplı kara harekâtının önünü kesmiş, bunun yerine terörün hamisi Barzani'ye ağabey diyerek siyasi akrabalık ilişkisi kurmuş ve bu peşmerge reisini kırmızı halılarla karşılayarak kucaklamıştır. Çok ağır bir ihanet kuşatması altına alınan ve karanlık bir uçurumun sürüklenmek istenen Türkiye tarihi bir yol ayrımına gelmiştir. Başbakan Erdoğan ve hükümetine buradan seslenmek ve teslimiyeti etnik bölücülüğün taşeronluğunu bırakıp terörle mücadelede acil ve etkili önlemler alma çağrısında bulunmak istiyorum" görüşünü dile getirdi.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'da, iktidarın terörle mücadele etmediğini ileri sürerek, ''Çünkü bu konuda politik bir kararlılık yoktur'' dedi. Oktay Vural, Çorum'da parti binasını ziyaretinde, Hakkâri'deki terör saldırısında 8 askerin şehit olduğunu anımsatarak, Türkiye'nin acı bir kayıp yaşadığını, artık sözün bittiği yere gelindiğini söyledi.

"OHAL ilan edilmeli"

24 Haziran'da yapılması planlanan MGK toplantısının öne çekilerek önümüzdeki Pazartesi günü yapılmasını isteyen Bahçeli, hükümete ve Başbakan Erdoğan'a şu önerilerde bulundu:

"-PKK terörü ve etnik bölücülük özel gündemiyle yapılacak toplantıda terörle mücadele için kapsamlı önlemler karara bağlanmalı ve PKK açılımı zırvasından vazgeçildiği ilan edilmelidir.
-Bu kapsamda terörün iç kaynakları ve unsurlarına karşı gerekli tedbirlerin alınabilmesi için Anayasanın 120'nci maddesine göre bölgede Olağanüstü Hal ilan edilmelidir.
-Kuzey Irak'a karşı siyasi, ekonomik ve askeri tüm imkânlar kullanılarak etkili bir caydırıcılık stratejisini uygulamaya konulmalıdır.
-Terör saldırılarının kaynaklandığı bu bölgeye geniş çaplı bir kara harekatı yapılmalı ve teröristlerin geçiş yollarını emniyete almak için Kuzey Irak'ta askeri ihtiyaçları karşılayacak geçici güvenlik kuşağı oluşturulması için gerekli hazırlıklara süratle başlanmalıdır.
-Kandil dağındaki terör elebaşlarına ve altyapısına karşı etkili bir askeri harekat icra edilmelidir. Kandil terör karargahı olmaktan kalıcı bir şekilde çıkarılmalıdır.
-Terör örgütünü İmralı'dan serbestçe yöneten teröristbaşının yakınları ve avukatları ile irtibatı ve dış dünyayla temas kanalları bütünüyle kesilmelidir."

"Terör çirkin yüzünü bir kez daha gösterdi"

DSP Genel Başkanı Masum Türker, Hakkâri'nin Şemdinli ilçesinde sınır bölüğüne teröristlerce düzenlenen saldırıda askerlerin şehit olmasından büyük üzüntü duyduğunu belirtti. Türker mesajına şöyle devam etti:

"Son dönemde terör saldırılarının artması, Hükümet otoritesinin yavaş yavaş azaldığının göstergesidir. Yaşananlar, Hükümet'in bugüne kadar terörü çözme konusunda ciddi bir duruş sergilemediğini ortaya koymaktadır.
Hükümet terörle mücadele konusunda acilen özel bir süreç başlatmalı, partilerarası diyalogla terör sorunu değerlendirmeye alınmalıdır. Aksi takdirde, yaşanacaklardan sorumlu olan Hükümet, bu vebalden kurtulamayacaktır."

"Saldırının arkasında uluslararası güçler bulunuyor"

Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'nin özellikle dış politikada tarihi günler yaşadığı bir dönemde terörist saldırılardaki artışa dikkat çekti. Şemdinli'ye bağlı Gediktepe mevkiindeki askeri birliğe düzenlenen ve 8 askerin şehit olduğu, 14 askerin de yaralandığı terörist saldırıyı lanetleyen Kurtulmuş, saldırıda şehit olan askerlere Allah'tan rahmet, yaralı askerlere de acil şifalar diledi.

'Türkiye'de ne zaman güzel işler yapılsa, terör oluyor'

AKP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, Hakkari'de yapılan terör saldırısında hayatını kaybeden askerlerin ailesine ve Türk Milletine başsağlığı diledi. Türkiye'de ne zaman güzel işler yapılsa, terörün ortaya çıktığını ifade eden Erdem, terörün amacına ulaşamayacağını ve Türkiye'nin hızını kesemeyeceğini belirtti. Anayasa değişikliğine karşı olanların millete karşı olduklarını savunan Erdem, şunları kaydetti: ''Millete karşı yapılan düzenler yıkılacak. Bunun en güzel örneği olarak Kocatepe Camisi'nde devletin bakanının yuhalayanları gördük. Şimdi hepsi içerdeler. 30 yılda bitmeyen terör, AK Parti ve Başbakan Erdoğan'ın sayesinde bitecek. Şehitlerin kanı yerde kalmayacak. Tüm bu olaylara karşı Anayasa değişecek. 12 Eylül tarihinde yapılacak referandum ile hem hukuk hem de demokrasi kalitesi artacak.''

Kavga istemediklerini belirten Erdem, ''Biz kavga istemiyoruz. Biz dünyanın ihtiyacı olan barış, kardeşlik, huzur misyonuna talibiz. Biz nerede kavga varsa oraya barış elini uzatan ülkeyiz'' dedi. AKP olarak, ulaşım, sağlık, ekonomi ve eğitimde, içeride ve dışarıda, halkın yaşam kalitesinin arttırılması için çok güzel işler yaptıklarını anlatan Erdem, ''Dün otobüse binmeyen millet, bugün uçağa biniyor. 2002 yılından önce Türkiye'de 8,5 milyon kişi uçağa biniyordu. Şimdi ise 85 milyon kişi uçağa biniyor. THY, dünyanın yıldız hava yollarından birisidir. Dünyada herkes Türkiye'yi modern ülke olarak kabul ediyor. AK Parti döneminden önce yoksulluk yüzde 27 iken şimdi yüzde 17'dir. Biz bu ülkeye hizmet etmek ve insanlarımızı ihtiyacına cevap vermek için çalışıyoruz. Gücümüzü halktan alıyoruz'' diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Gül: Mücadelemiz sürecek

|
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, terör saldırısını lanetlediğini belirterek, Terör örgütü bitirilene kadar bu mücadele büyük bir kararlılıkla sürdürülecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve tüm güvenlik güçlerimize, bu mücadelede gösterdikleri üstün başarı ve fedakarlıkları için bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunuyorum" dedi. Cumhurbaşkanı Gül, Hakkari'de 8 askerin şehit olması nedeniyle yayımladığı mesajda teröristlerce bir sınır bölüğüne düzenlenen saldırıda 8 askerin şehit olmasını ve 14 askerin de yaralanmasını büyük bir üzüntü ve nefretle karşıladığını bildirdi. Hain saldırıyı lanetlediğini bildiren Cumhurbaşkanı Gül, "Şunu bir kez daha vurgulamak isterim ki: Bu saldırıların, Devletimizi ve milletimizi zayıflatacağını, halkımızın huzur ve güvenliğini bozacağını düşünenler, büyük gaflet içindedirler. Terörü kullanan, onu himaye eden ve destek verenler, hiçbir zaman amaçlarına ulaşamayacaklardır.

Terör örgütlerinin en büyük korkusu, daima gerçek bir demokrasi olmuştur. Halkımızın demokratik standartlarının yükselmesini kendisine tehdit olarak gören terör örgütü, bu son hain saldırısıyla gerçek yüzünü ve amacını bir kez daha herkese göstermiştir" dedi.

Dünyaya mesaj

Cumhurbaşkanı Gül, "Tüm dünyaya ilan etmek isterim ki; ülkemiz teröre karşı en güçlü ve en etkili şekilde, topyekun bir mücadele içindedir. Her zaman vurguladığım gibi, Türkiye'nin birinci önceliği de budur. Terör örgütü bitirilene kadar bu mücadele büyük bir kararlılıkla sürdürülecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın" ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Gül mesajının sonunda, "Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine ve tüm güvenlik güçlerimize, bu mücadelede gösterdikleri üstün başarı ve fedakarlıkları için bir kez daha minnet ve şükranlarımı sunuyorum. En değerli varlıklarını bu ülke için feda eden ailelerimizin acısını yürekten paylaşıyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum" dedi.

Gürsel Tekin makamı Şimşek'e devretti

| 17 Haziran 2010 Perşembe
CHP İstanbul İl Başkanlığına atanan Berhan Şimşek, görevi Gürsel Tekin'den devraldı. Berhan Şimşek, görev devir-teslim töreninde yaptığı konuşmada, CHP'de il başkanı kimliğiyle bulunmasının ''makam ve masa aramak'' olmadığını söyledi.
Süreç içinde bazen görevlerde değişiklik olabileceğini kaydeden Şimşek, Gürsel Tekin'in bıraktığı yerden örgüt arkadaşlarıyla yan yana ve kol kola İstanbul'un vizyonuna, geleceğine ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 23 Mayısta başlattığı ''Büyük Türkiye Yürüyüşü''ne İstanbul'un büyük katkı sunacağını belirtti.

İlkelerinin ranta ve yalana değil, halkın gerçeğine dayalı bir yönetim kurmak olduğunun ifade eden Şimşek, Türkiye genelinde işçiyi, işvereni, kadınları, gençleri ve esnafı kucaklayacaklarını söyledi. Şimşek, şunları kaydetti:

''CHP için artık Türkiye'de siyaset, Ankara merkezli değil Türkiye merkezlidir. Reçete Ankara merkezden değil, hastanın ayağına, ülkenin dört bir tarafına giderek çözülecek. Türkiye'nin bütün sorunlarının her anlamda İstanbul'da olduğunu biliyoruz. İstanbul ve Türk halkından istediğimiz, önümüzdeki seçimlerde onların hizmetkarı olmak. Son günlerde basında yer alan bir eksen kayması var. Bu eksen kayması dış politika olarak değerlendirilebilir ama asıl Türkiye'deki ekonomik dağılımda bir eksen kayması var.''
Şimşek, hiçbir etnik kimliği birbirinin üzerinde görmeyeceklerini, herkesin inanç ve etnik kimliğinin şerefi ve onurunun hayatın gerçeği olduğunu kabul edeceklerini anlattı.

Tekin'in konuşması

CHP İl Başkanlığı görevini Berhan Şimşek'e devreden CHP Parti Meclisi üyesi Gürsel Tekin de uzun süredir siyaset yaptığı CHP'de son 2,5 yıldır onur ve şerefle yürüttüğü il başkanlığı sürecinde, birlikte çalıştığı il yöneticileri, ilçe başkanları ve örgüt emekçilerine şükran borçlu olduğunu belirtti.

Görev döneminde zaman zaman isteyerek veya istemeyerek hata yapmış olabileceğini dile getiren Tekin, ''Hatalarım ve eksikliklerim olmuşsa sizlerin bunu affedeceğine inanıyorum. Hiçbir zaman bilerek bir arkadaşımı kırmadım. CHP'de siyaset yapmak büyük bir onur ve şereftir. İl başkanlığına geldiğimde partide uzak tutulan arkadaşlarımın geri dönmesi için onların yanına gittim. Çünkü siyasette arkadaşlar kolay yetişmiyor. Bugünden sonra benim de değer verdiğim, Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yapmış dostum Berhan Şimşek'e devrediyorum. Sadece makamı devrediyorum. İstanbul'daki bütün çalışmalarda örgütün yanında olacağım'' diye konuştu.

''Herkese kapımız açık''

Bir gazetecinin ''Gürsel Tekin'in yönetimdeyken yaptığı açılımlar vardı. Bunları devam ettirecek misiniz?'' diye sorduğu Şimşek, ''ben'' merkezli değil, kurumsal siyaset yaptıklarını belirterek, Tekin'in yaptığı çalışmaları bir araya gelerek değerlendireceklerini söyledi.

Bu ülkede sosyolojik ve ekonomik gerçekleri görmenin önemli olduğunu belirten Şimşek, ''1950'den itibaren bu ülkede değerlerle devrimler kavga etti. Cumhuriyetten bugüne kadar bir caminin hilali düşmemiştir ama camiler üzerinden şöhret olanlar, 'minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışla, müminler asker' diyenler, bu istismarı yapanlar büyük Orta Doğu Projesinin Eş Başkanı olarak... Irak'ta 53 cami yok oldu. Bizim istismarımız yok. Başını örten de çarşaf giyen de bu ülkenin gerçeğidir, bizim değerlerimizdir. Herkese kapımız açık. 'Kiliseye, camiye ve havraya niye geldin?' Denilmez. Siyasi partiler örgütlü yapılardır. Bu programlar dahilinde gelen herkese kapımız açık'' şeklinde konuştu.
Bir gazetecinin ''İsim vermeden Nimet Çubukcu'yu kıyafetiyle ilgili olarak eleştirdiniz. Bu konuda ne diyeceksiniz?'' sorusuna Şimşek ''Buna 'rüküşlük' denir. Bu ülkede fukaralar aş, ekmek bulmazken üçü birbirine pişti... Rüküşlüğün ötesinde bir şey değil. Milli Eğitim Bakanı değil, Başbakanın bakanı, hanımefendilerinin bakanı'' diye konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun kongrede giydiği gömlek hatırlatılan Şimşek, Kılıçdaroğlu'nun ''gömleğini alın teriyle ödediğini'' söyledi.

Şimşek, İstanbul İl Başkanlığı Yönetim Kurulundaki istifalara ilişkin soruya, ''Herkes Berhan Şimşek ve herkes il başkanı. Herkes çalışacak ve koşacak. (Ben il yönetimine girdim milletvekili olacağım) yok öyle bir şey. İstanbul'da ortak akıl kullanan yönetim kuracağız'' karşılığını verdi.

Bir gazetecinin ''İstanbul CHP'de karışıklığa neden olan bir lobicilik olduğunu söyleniyor. Ne diyeceksiniz?'' diye sorulan Tekin ''Bu saatten sonra parti içi tartışma bitmiştir. Yolumuza devam etmek istiyoruz. CHP'nin iktidar olması için çalışacağız'' dedi.
Konuşmaları sırasında Şimşek ve Tekin'in duygulu anlar yaşadıkları görüldü. Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin diyebiliriz.

Mavi Marmara soruşturmasında 'yetkisizlik' kararı

|
Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin devam eder: Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, İsrail'in Gazze'ye insani yardım götüren gemilere yönelik saldırısına ilişkin başlattığı soruşturmada "yetkisizlik kararı" vererek, dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Saldırıya uğrayan gemide bulunanların Atatürk Havalimanı'ndan yurda dönüş yaparak Adli Tıp Kurumunda muayeneden geçirilmeleri ve her iki yerin de Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının sorumluluk alanında olması nedeniyle başlatılan soruşturmada ''yetkisizlik kararı'' alındı.
Dosya, karar gereğince İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yollandı.

Bu arada, savcılık yetkilileri, aynı konuda Ankara'da açılan soruşturma dosyasının da "yetkisizlik kararı" ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği hatırlatılarak, soruşturmanın tek elden yürütülmesinin amaçlandığını kaydetti.

"Şimdi sıra bizde"

| 16 Haziran 2010 Çarşamba
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, nükleer konularda müzakerelere hazır olduklarını, ancak müzakere şartlarının değiştiğini söyledi. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, devlet televizyonundan canlı yayımlanan konuşmasında, BM Güvenlik Konseyi'nin son yaptırım kararları, nükleer müzakereler ve Tahran Bildirisi konularına değindi. ''ABD baskısı ve öncülüğünde alınan'' yaptırım kararlarını sert bir dille eleştiren Ahmedinejad, ''meşru dayanaktan yoksun'' olarak nitelendirdiği Güvenlik Konseyinin aldığı kararların ''itibarsız'' olduğunu savundu.

Ahmedinejad, tüm olup bitenlerin ''siyasi bir oyun'' olduğunu ifade ederek, BM Güvenlik Konseyine hitaben, ''Sizler kararınızı aldınız, şimdi sıra bizde'' dedi. İran aleyhinde yaptırım kararı alanların daha sonra müzakere talebinde bulunduklarını belirten Ahmedinejad, ''Biz, müzakerelerden yanayız, ama şartımız var ve bunu en kısa sürede ilan edeceğiz'' diye konuştu. Batılı ülkelere hitaben, ''Sizler ahlaksızlık yaptınız ve sözünüzde durmadınız, biz de öyle bir şart koşacağız ki, yola gelesiniz ve müzakere masasında yerinizi alasınız'' ifadelerini kullandı.

Ahmedinejad, Viyana Grubuyla uranyum takasını öngören Tahran Bildirisi'yle ilgili olarak da şunları söyledi: ''Bildiri İran, Türkiye, Brezilya ve tüm özgür milletler için bir gururdur. Bu bildiri adalet, barış, dostluk, mantık ve tüm milletlerin hakkına saygı ile dolu doludur.'' Taviz alabilmek için güç, baskı ve tehdit döneminin geride kaldığını kaydeden Ahmedinejad, Batılı ülkeleri kastederek, ''İran halkından iğne başı büyüklüğünde dahi olsa taviz alma arzusunu mezara götüreceksiniz'' dedi. ABD başta olmak üzere yaptırım kararında imzası olan ülkelere seslenen Ahmedinejad, ''Yaptırım kararı alınması için oy dilenmek zorunda kaldınız. Peki şimdi bu kararı nasıl uygulamak itiyorsunuz?'' diye sordu.

İran Cumhurbaşkanı, yaptırımların uygulanmak istenmesine ilişkin olarak da şunları söyledi: ''Herhangi bir ülke, dünyanın neresinde olursa olsun, yaptırımları bahane ederek İran halkının hakkını zayi etmeye kalkarsa, İran halkı misilleme hakkını saklı tutacak.'' Ahmedinejad, ''İran'a düşmanlık yapanların sonunda pişman edildiklerinin tecrübelerle sabit olduğunu'' sözlerine ekledi.

İsrail saldırısı için komite kuruldu

|
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in başkanlığında İsrail'in yardım gemilerine düzenlediği saldırının ulusal ve uluslararası hukuk boyutunun değerlendirilmesi ve uluslararası soruşturmaya hazırlık yapılaması amacıyla bir komite kuruldu. Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in 31 Mayıs 2010 tarihinde uluslararası sularda Gazze'ye yardım götüren gemilere yönelik saldırısının Bakanlar Kurulu'nun 14 Haziran 2010 tarihindeki toplantısında ayrıntılı şekilde ele alındığı ifade edildi.

Açıklamada şöyle denildi:
"Anılan toplantıda alınan karar uyarınca, söz konusu saldırının ulusal ve uluslararası hukuk boyutunun değerlendirilmesi ve uluslararası soruşturmaya hazırlık yapılması amacıyla Dışişleri Bakanımızın ve Sayın Adalet Bakanımızın başkanlık ettikleri ve Denizcilik Müsteşarlığımız tarafından katılım sağlanan bir komite oluşturulmuştur. Bu komite ilk toplantısını 14 Haziran 2010 tarihinde, ikinci toplantısını ise bugün gerçekleştirmiştir. Söz konusu komitenin toplantıları devam edecektir."

Deniz Feneri noteri Büyükkılıç beraat etti

| 15 Haziran 2010 Salı
Almanya'daki Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturma kapsamında, ''Resmi belgede sahtecilik'' ve ''Görevi kötüye kullanmak'' suçlarından hakkında dava açılan İstanbul 10. Noteri İsmet Büyükkılıç'ın beraatına karar verildi. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dava, Almanya'daki Deniz Feneri e.V davasında ceza alan Mehmet Gürhan'ın yurtdışında tutuklu bulunduğu dönemde Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'a İstanbul 10. Noterliği aracılığıyla ''genel vekaletname'' verildiği, dolayısıyla bu vekaletnamenin sahte olduğu iddiasıyla yapılan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma sonucu açılmıştı. İddianamede, İsmet Büyükkılıç'ın 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması isteniyordu.

Duruşmaya Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı

İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuksuz sanık İsmet Büyükkılıç ve avukatı Cüneyt Büyükkılıç ile müştekiler CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Konya Milletvekili Atilla Kart'ın avukatı Mahmut Tanal katıldı. Duruşmada söz alan Tanal, müvekkilleri tarafından mahkemeye 24 Mart 2010 tarihinde dilekçe verildiğini hatırlatarak, bu dilekçedeki talepleri tekrar ettiğini bildirdi. İsmet Büyükkılıç da suçsuz olduğunu savunarak beraatini istedi.

Büyükkılıç'ın avukatı Cüneyt Büyükkılıç ise önceki savunmalarını tekrar ettiğini belirterek, müvekkilinin beraatine karar verilmesini istediğini söyledi. Büyükkılıç hakkında ''resmi belgede sahtecilik'' ve ''görevi kötüye kullanma'' suçlarından cezalandırılması istemiyle dava açıldığını hatırlatan mahkeme heyeti, sanığın bu suçları işlediğinin kesin şekilde belli olmadığını bildirdi. Mahkeme heyeti, bu nedenle CMK'nın 223. maddesinin 2. fıkrasının ''e'' bendi uyarınca İsmet Büyükkılıç'ın beraatine karar verdi.

CHP'de istifa

|
Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, hakkında açılan davalarla ilgili yargıda aklanıncaya kadar CHP üyeliğinin askıya alınması için başvuruda bulunacağını, partisine zarar vermemek için böyle bir karar aldığını bildirdi. Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi, Edirne Belediyesi Meclis Salonu'nda düzenlediği basın toplantısında, belediye başkanlığı görevi sırasında hakkında bazı iddialardan dolayı birden çok dava açıldığını anımsattı.

Bu davalarla ilgili olarak Yargıtay'da aklanacağına inandığını ifade eden Sedefçi, şunları kaydetti:
''Son bir haftadan beri çok stres yaşıyorum. Bunun kaynağı partimdeki söylemler, düne kadar yanımda görünenler, yüzüme gülenler... Vekil bile bu işi yapıyorsa hakikaten ben partiden çıbanbaşı olmuş durumdayım. Onur ve şerefle bu işi yapmaya devam ediyorum. Bazı hükümet yetkililerinden, genel başkanımızın yarattığı rüzgarı kırmak için, 'yolsuzluklara karşıyım' dediği zaman, 'Hamdi Sedefçi'yi ne yapacaksınız' diye soru geliyor. Hamdi Sedefçi yolsuzluk yapmadı. Mahkeme kararlarında yolsuzluk, hırsızlık yok.

Benim mahkumiyetim siyasi konjonktürün bir sonucu. Yargıtay'da yüzde yüz aklanacağıma inanıyorum. Ben yolsuzluk yapmadım Türkiye böyle bilsin. Benim üzerimden partiye yumruk atılıyor. Sürekli dedikodu üreterek partime zarar vermeye çalışıyorlar. Ben CHP'de doğdum, onurla partimin bayrağını dalgalandırıyorum. Benim adımdan dolayı partime zarar verilsin istemiyorum. Bugün yazdığım dilekçelerle parti üyeliğimin askıya alınmasını istiyorum. Aklanıncaya kadar parti üyeliğimin askıya alınması için teşkilatıma başvuracağım. Sonuna kadar CHP'li kalacağım. CHP'nin iktidara gelmesi için çalışacağım. Ama bağımsız olarak partime hizmet edeceğim.''

CHP Genel Merkezinden böyle bir talep gelmediğinin altını çizen Sedefçi, ''Seçim meydanlarında benim yüzümden, hak etmediğim ceza yüzünden partime zarar vermemek adına böyle bir karar aldım. Genel Merkezden bir talep gelmedi'' dedi.

Açıklama yapmadan önce kararını sadece oğlu ve yakın arkadaşları ile paylaştığını ifade eden Sedefçi, ''Kendi kararımdır. Bu kararla milletvekili adayı da olmayacağımı bir anlamda deklare etmiş de oldum. İktidara giden partimin önünün kesilmemesi için bu kararı aldım '' diye konuştu.

Sedefçi, parti üyeliğinin askıya alınması talebiyle yazdığı dilekçesini il ve ilçe başkanlıklarına göndereceğini kaydetti.

Hamdi Sedefçi'ye, hakkında açılan Arasta davasında ''Su arıtma ve imtiyaz hakkının devri ihalesi ve danışmanlık ihalesine fesat karıştırmak'' suçlarından 8 yıl 4 ay, Halı Saha İhalesi davasında ''ihaleye fesat karıştırma", ''resmi evrakta sahtecilik'' ve ''rüşvet almak ve vermek'', ''görevi kötüye kullanma'' suçlarından 4 yıl 2'şer ay, Edirne İdare Mahkemesinin verdiği yürütmeyi durdurma kararını uygulamadığı gerekçesiyle ''görevi kötüye kullanma'' suçlarından 1 yıl 15 gün hapis cezası verilmişti. Sedefçi, hakkında verilen cezalara itiraz etmişti.

İran'dan savaş çıkartacak adım

| 14 Haziran 2010 Pazartesi
İsrail'le yaşanan gemi krizinin izleri silinmeden, bu sefer de İran, Gazze'ye yardım malzemesi taşıyan iki gemi gönderdi. Gemilerde İran Devrim Muhafızları'nın da bulunduğu tahmin ediliyor. Ve burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin olarak devam edersek: İran devlet radyosunun haberine göre, Gazze Şeridi'ne yiyecek, oyuncak ve inşaat malzemesi taşıyan ilk İran gemisi dün yola çıktı. Geminin hafta sonunda Gazze açıklarına varması bekleniyor.

"Filistin Ulusunun Müdafaası İçin Birlik" isimli İranlı sivil toplum kuruluşu yetkilileri,"Gazze'ye İsrail tarafından uygulanan abluka kalkana kadar İran gemi yardımına devam edecek" diye konuştu.

İranlı üst düzey yetkililer, dini lider Ayetullah Hamaney'in emir vermesi halinde Devrim Muhafızları'nın gemilerde yer almaya ve gemilere eşlik etmeye hazır olduğunu açıklamıştı.

İsrail'in yardım filosuna 31 Mayıs'ta düzenlediği operasyonda Mavi Marmara gemisinde bulunan 9 Türk hayatını kaybetmiş, kanlı baskın başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyada büyük tepki ve öfkeye neden oldu.

Bu olayın ardından İran Kızılayı'ndan yapılan açıklamada, yaklaşık 100 bin İranlı'nın Gazze'ye gidecek gemilerde yer almak için başvurduğu ifade edildi.

Siirt'te mayın patladı: 2 yaralı

|
Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin ve zayıflayın olarak bu konumuzda üzücü bir haberi paylaşıyoruz. Siirt'te mayın patlaması sonucu 2 askerimiz yaralandı. Siirt'in Baykan ilçesinde askeri malzeme taşıyan konvoyun geçişi sırasında meydana gelen mayın patlamasında 1'i asker 2 kişi hafif yaralandı. Konvoyun Baykan-Kozluk kara yolunun Gümüşkaş mevkisinden geçişi sırasında yola daha önce teröristlerce döşenen mayın patladı.

Patlamada 1'i asker 2 kişi hafif yaralandı, bir araçta maddi hasar meydana geldi. Baykan Devlet Hastanesi'ndeki ilk müdahalenin ardından Siirt Asker Hastanesi'ne sevk edilen yaralıların durumunun iyi olduğu belirtildi.

Teröristlerin yakalanması için bölgede operasyon başlatıldı.

PKK terör örgütünü buradan lanetliyoruz!

"Neden terör örgütü eylemlerini artırdı?''

| 13 Haziran 2010 Pazar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Şunu herkesin sorgulamasını istiyorum, neden şimdi? Lütfen bunu herkes kendine sorsun. Lütfen herkes bunun cevabını arasın. Neden şimdi? Tam Anayasa değişikliği TBMM'den geçmişken, tam Anayasa değişikliği halkın önüne, sizin önünüze gelecekken, neden terör örgütü eylemlerini artırdı?'' dedi.

Erdoğan, Trabzon'un Of ilçesindeki toplu açılış törenlerine katıldı. Açılışını yaptıkları eserlerin ülke çapındaki büyük hizmet hamlesinin Of'taki yansımaları olarak gördüklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, dalga dalga bütün Türkiye'yi saran bu büyük hizmet hamlesinden tüm vatandaşlarımız kademe kademe faydalanıyor'' dedi.

Alt ve üst yapısıyla eğitim ve sağlık hizmetleriyle çehresi değişen Türkiye'nin, daha büyük hedeflere emin adımlarla ilerlediğini anlatan Başbakan Erdoğan, ''Bize durmak yok. Çok büyük hedeflerimiz var... Sizler bizi her zaman bağrınıza bastınız. Sizler bizden hayır dualarınızı eksik etmediniz. Sizlerin gözlerinde gördüğüm samimi sevgini kat be kat fazlası emin olun bizim yüreğimizde var'' dedi.

Erdoğan, şöyle konuştu:

''O yürek ki sizin sevginizden, desteğinizden, hayır duanızdan aldığı güçle, Balkanlar'dan, Orta Doğu'ya Kafkaslar'dan Afrika'ya kadar dünyanın dört bir yanına barış çağrılarını iletiyor. O yürek ki bütün dünya sırtını dönse de görmezden gelse de zalimin zulmüne karşı en büyük güçle haykırıyor.

Biliyoruz ki, Türkiye'nin huzuru, bölgenin huzurundan geçiyor. Türkiye'nin güçlenmesi, hedeflerine ulaşması, bölgedeki sorunların çözümünden geçiyor. Ülkemizdeki her bir vatandaşımızın refahının arzuladığımız düzeye çıkması, bu coğrafyadaki her bir bireyin insanca yaşama şartlarına kavuşmasından geçiyor.

Biz bölgemizde artık barış istiyoruz. Bölgemizde savaş istemiyoruz. biz bölgemizde kan değil, gözyaşı değil, huzur istiyoruz, refah istiyoruz. Bizim bütün çabamız bunun için. Bütün mücadelemiz bu gaye içindir. Bizim köklü medeniyetimiz, haksızlık karşısında susmayı asla ve asla onaylamaz. Biz bölgemizdeki meselelerin, sorunların, susarak değil, görmezden gelerek değil, diplomasinin diliyle konuşarak gerçekleri ortaya koyarak, hakkı, adaleti, hukuku savunarak çözülebileceğine inanıyoruz. Biz üstünlerin hukukunu korumaya değil, hukukun üstünlüğünü korumaya geldik. Farkımız bu...

Biz bölgemizde devlet terörü görmek istemiyoruz. Biz, bölgemizde korsanlık görmek istemiyoruz. Biz artık bölgemizde çocukların katledilmesini istemiyoruz. Yardım gemilerine saldırıyorlar. 9 vatandaşımızı öldürüyorlar, 24 kişiyi yaralıyorlar, bütün yardım gönüllülerine insanlık dışı muamele yapıyorlar.''

Taşeronlar

Şimdi de bunların çıkıp uluslararası medyayı kullanarak, yaptıklarını haklı göstermeye çalıştıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, ''yaptıkları insanlık dışı saldırıları maruz göstermeye çalışıyorlar. Herkesi kandırabilirler ama Türkiye bu oyunlara gelmez ve gelmeyecektir. Yalanları, iftiraları, kara propagandaları bizim üzerimize yapışmaz. Ne bunların kara propagandalarına boyun eğecek ne de bunların Türkiye içindeki taşeronları karşısında geri adım atacağız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, milletin arkalarında oldukları sürece, hayır dualarını eksik etmedikleri sürece kendilerinin bölgede de dünyada da en güçlü şekilde hakkı, adaleti savunacaklarını dile getirdi.

Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, her alanda büyük hedeflere ulaştıkça, içeride veya dışarıda bundan ciddi şekilde rahatsız olanların bulunduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Neden rahatsız oluyorlar? Çünkü kendilerine kirli bir sistem kurmuşlar, kirli bir rant düzeni kurmuşlar. Türkiye 'barış' dedikçe, 'insanlık' dedikçe, 'çocuklar öldürülmesin' dedikçe işte o katliamlardan beslenenler, Türkiye'nin bu girişimlerinin önünü kesmek istiyorlar.
'Milli birlik' diyoruz, 'kardeşlik' diyoruz. Yıllardır terörden beslenenler, benim askerime, polisime kurşun atarak alçakça saldırarak taşeronluk yapanlar, bundan rahatsız oluyor, saldırılarını daha da artırıyor.

Biz, 'demokrasi' dedikçe, statükodan beslenenler, rahatsız oluyor. Anayasa değişikliğine, demokrasi mücadelesine karşı çıkıyorlar. Bu ülkeye çeteler musallat olmuşlar. Mafya musallat olmuş. Hukuk dışı örgütlenmeler, bu ülkenin emeğine, ekmeğine musallat olmuştu. Cesaretle üzerlerine gittik, gidiyoruz.

Çetelerle hiç geri adım atmadan mücadele ediyoruz. Görüşürsünüz orada da bize karşı çıkıyorlar. Bizi engellemeye çalışıyorlar. Danıştay saldırısı oldu ne dediler? 'Bunu dinciler yaptı' dediler. Sonunda ne oldu? onlar da malum organizasyonun içinden çıktılar. Görüyorsunuz değil mi? Özür dilediler mi? Hayır. Neden? Onların şanında bu yok da onun için.''


Terör örgütünün eylemleri

Ekonomide tarihi başarılara imza attıklarını belirten Erdoğan, bunu dahi hazmedilmediğini, ''karamsarlıkla, felaket tellallığıyla başarılarını gölgelemek isteyenler'' olduğunu söyledi. Millet adına büyük adımlar attıklarını kaydeden Erdoğan, ''Türkiye büyüyor, güçleniyor. Yeterli bulmuyoruz, daha da büyüyeceğiz. Hemen kirli oyunlar, kirli tahrikler, kirli senaryolar devreye sokuluyor'' dedi.

Terör örgütünün son zamanlarda kanlı eylemlerine hız verdiğini anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Şunu herkesin sorgulamasını istiyorum, neden şimdi? Lütfen bunu herkes kendine sorsun. Lütfen herkes bunun cevabını arasın. Neden şimdi? Tam Anayasa değişikliği TBMM'den geçmişken, tam Anayasa değişikliği halkın önüne, sizin önünüze gelecekken, neden terör örgütü eylemlerini artırdı.

Kim bizim karşımıza dikildi, Parlamentoda; CHP, MHP, BDP, terör örgütü, İmralı... Bak karşımıza dizilenler bunlar. Onların karşısında olan kim? AK Parti iktidarı. Farkımız bu... Milli Birlik ve Kardeşlik Projemiz kararlılıkla ilerlerken, bu konuda çok güzel gelişmeler yaşanırken, terör örgütü neden şimdi eylemlerini sıklaştırdı? Hemen nereye gittiler? Anamuhalefet mahkemesine gittiler. Neden millete değil, neden millete gitmekten kaçıyorsunuz? Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil mi? anayasa'nın değişmez,. değiştirilemez maddesi bu değil mi? Niye millete gidemiyorsun da oraya gidiyorsun. Hadi buyur millet... Millet 'evet' diyorsa, başımız gözümüz üstüne, millet 'hayır' diyorsa o da başımız gözümüz üstüne... Hadi... Niye yoksun? Çünkü bunlar milletten kaçıyorlar. Milletin önüne çıkamazlar.

Şimdi başladılar bunlar erken seçime gidecekler diye. Geç o işi geç. Ne erken seçimi. Her şeyin zamanı var. Her şeyin zamanı var. Bu ülkeyi bu hale zaten böyle getirdiniz. Çok partili döneme bak, geçmişine bak, kurulan hükümetlere bak. Ortalaması 16 ayda bir hükümet... Gelişmiş ülkelerde böyle bir şey göremezsiniz. Ne zamansa seçim o zaman yapılır. Türkiye buna alıştı, alışacak. Biz de şimdi bunun adımlarını attık, atıyoruz. 5 yıl ise 5 yıl, 4 yıl ise 4 yıl... Seçim zamanlarını kast ediyorum. Siz bizim arkamızda olduğunuz sürece evvel Allah, bu milletin iktidarı yıkılamaz. Bun böyle bilin. Çünkü AK Parti iktidarı, milletin iktidarıdır.
Onlar şunu söylüyorlar, 'yok efendim şöyle, böyle filan felan' gibi o kaymak takımının arasında oylama yapın çoğu 'CHP' der. onlar bile ne diyorlar biliyor musunuz? 'iktidardan memnunuz ama oyumuz CHP'nin... Bun geçen seçimde söylediler.''

Kılıçdaroğlu'ndan Facebook mesajı

|
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta mesaj yayımladı. CHP Basın Birimi'nden yapılan yazılı açıklamaya göre Ankara, İstanbul, Antalya, İzmir ve Bursa'daki yaklaşık 500 bin kişi, Facebook'ta ''Kemal Kılıçdaroğlu Hayranları'' olarak bir araya geldi. Grup, internet ortamı dışında tanışma toplantısı da düzenledi. Kılıçdaroğlu, bu organizasyonun temsilcisi ve koordinatörü konumundaki Aygün Acar, Damla Toprak, Ufuk Kablan ve Dilara Yılmaz Gümüştaş'a birer mesaj gönderdi.

Mesajına, ''Merhaba Yol Arkadaşlarım. İktidar Yürüyüşümüzün isimsiz ama gerçek kahramanları'' diye başlayan Kılıçdaroğlu, özetle şunları kaydetti:
''CHP gibi Cumhuriyeti kuran Atatürk'ün Partisi'ne Genel Başkan olurken sizlere güveniyordum. Biliyor ve inanıyordum ki, benim gibi önce insan diyen, önce ahlak diyen, önce aş ve iş diyen ama temel hak ve özgürlükleri de kararlılıkla korumaya niyetli olan sizler de, nerede olursanız olun CHP'nin iktidar yürüyüşüne katılacaktınız.

Yanılmadım, kurultayımızdan sonra adım adım karış karış gezmeye başladığımız, emeğin başkenti Zonguldak'ta, Çorum'da, Tekirdağ'da, Edirne'de, Çanakkale'de ve cumartesi günü Tokat'ta, pazar günü Amasya'da sizler gibi on binler, yüz binler, 'biz buradayız, CHP'nin iktidar yürüyüşünde el ele, omuz omuzayız' diye ses verdiler bize. Sadece ses vermekle de kalmadılar, 'bize al ananı git' diyene inat, 'anamızı da, babamızı da, çoluk çocuğumuzu da, akrabalarımızı da, komşularımızı da, hatta sevgilimizi de alıp sandığa gideceğiz. CHP'yi birinci parti yaparak anamızı ağlatan AKP'den hesap soracağız' dediler.

CHP iktidarı ne demektir biliyor musunuz sevgili yol arkadaşlarım? Haramiler iktidarını birlikte yıkacağız demektir. Haksızlıkların yolsuzlukların, hukuksuzlukların hesabını soracağız demektir. CHP iktidarında gece yatağına aç giren çocuk kalmayacak demektir. Emeklilerin emekli maaşlarıyla işsiz çocuklarına harçlık verme döneminin de kapanması demektir. Başta üniversite mezunu kardeşlerim olmak üzere, milyonlarca işsizin yeniden hayat bulması demektir. Bir kilo makarna, bir çuval kömüre muhtaç edilerek, yardım adı altında onurlarıyla oynanan kadınlarımızın, insanlarımızın aile sigortası kapsamına alınarak insanca desteklenmesi demektir. Mayından temizlenecek toprakların yabancılara satılması değil, topraksız köylüye dağıtılması demektir. Özelleştirmeler yoluyla peşkeşe hayır demektir. Kadrolaşma yoluyla devletin önce kuşatılmasına, sonra da ele geçirilmesine karşı çıkmak demektir. Bu cumhuriyete, cumhuriyetin kazanımlarına ve Türkiye'ye sahip çıkmaktır.
Sizler Facebook'ta, Kemal Kılıçdaroğlu hayran sayfasında, sanal dünyanın hayranlığını değil, Türkiye'ye, CHP'ye sahip çıkmanın gerçekliğini, iktidara yürümenin heyecan ve sorumluluğunu yansıtıyorsunuz, o nedenle bir araya geliyorsunuz. Biliniz ki, sizlerin bir araya geldiği 13 Haziran pazar günü ben de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tam 5 kez gittiği Amasya'da halkla kucaklaşarak, onlara camdan değil, candan seslenerek, sizlerden aldığım güçle iktidar yürüyüşümüzü sürdüreceğim. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum, yolumuz açık, son durağımız iktidar olsun.''

Ortadoğu'da gerilimi artıran iddia

| 12 Haziran 2010 Cumartesi
Suudi Arabistan'ın İran'a olası bir saldırı halinde İsrail'e hava sahasını kullanması için izin verdiği ileri sürüldü. İngiliz Times gazetesinin Körfez'deki askeri kaynaklara dayanarak verdiği haberde, ülkenin kuzeyindeki bu dar hava koridorunun kullanılmasının İran'daki hedeflere çok daha hızlı ulaşılmasına olanak sağladığı belirtilirken, Suudi Arabistan'ın savunma sistemini bu duruma uyarlamak için denemeler de yaptığı ifade edildi.

Habere göre, bir Amerikalı askeri kaynak da ''Suudi Araplar, kendileri başka yere bakarken İsraillilerin ülke hava sahasından geçmesine izin verdi. Suudiler kendi savaş uçaklarının harekete geçmemesi ve kimsenin vurulmaması için denemeler yaptı bile. Bütün bunlar ABD Dışişleri Bakanlığının onayıyla yapıldı'' ifadesini kullandı.

İsrail ile gergin ilişkilerine rağmen Suudi Araplar Tahran'ı bölgesel bir tehdit olarak algılıyor ve İsrailliler gibi İran'ın nükleer programında ilerleme kaydetmesinden endişe ediyor.
Times'ın haberinde, ayrıca, Suudi Arabistan'daki kaynakların da ''Kraliyetteki savunma çevrelerinde herkesin, İsrail'in İran'a olası saldırıya geçmesi halinde bir düzenleme yapıldığından haberi var'' dediği ve bu kaynakların ''Haberimiz var. İsraillilerin geçişine izin vereceğiz ve gözlerimizi kapatacağız'' ifadesini kullandığı belirtildi.

İsrail'in olası saldırısının muhtemel hedeflerinin Natanz ve Kum'daki uranyum zenginleştirme fabrikaları, İsfahan'daki dönüşüm fabrikası ve Arak'taki ağır su reaktörü olduğu sanılıyor.
BM Güvenlik Konseyi çarşamba günü İran'a 2006'dan beri dördüncü grup yaptırımları kabul etmişti.

Ergenekon'dan tahliye: Bir yanım Silivri'de

|
İşçi Partisi (İP) Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz, "Son 10 gündür yaşadığımız olgu, adına Ergenekon denilen bu tertibi düzenleyenlerin köşeye sıkıştığının işaretidir" dedi. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra dün tahliye edilen Mehmet Cengiz, Esenboğa Havaalanı'nda partililerce karşılandıktan sonra İP Genel Merkezi önüne geldi.

Burada basın açıklaması yapan Cengiz, ''10 gündür hep beraber izliyoruz. Eceli gelen tertipçiler savunma duvarına toslamıştır'' diye konuştu.

"Son 10 gündür yaşadığımız olgu, adına Ergenekon denilen bu tertibi düzenleyenlerin köşeye sıkıştığının işaretidir" diyen Cengiz, dün cezaevinden çıktığını ancak "bir yanının Silivri'de olduğunu" belirtti.

İP Genel Merkezinde 21 Mart 2008 gecesi kanunsuz arama yapıldığını ve bugün bunun hesabının sorulduğunu ifade eden İP Genel Başkan Yardımcısı Cengiz, ''İP Genel Sekreteri Nusret Senem'in bürosunda ve evinde yapılan aramaların kanunsuzluğuyla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame düzenlemiş ve soruşturma açmıştır. En sonunda Doğu Perinçek için de tahliye konusunda muhalefet sesleri yükselmeye başlamıştır, hukuk zemininde, mahkeme zemininde ara kararlarına yansıyacak şekilde. Bu gelişmeler, yürütülen mücadelenin yargı içinde ses vermeye başlaması bunları paniğe kaptırmıştır. Bu son operasyon, bunların ürünüdür'' iddiasında bulundu.

Gıda ve Yem Kanunu Tasarısı

| 10 Haziran 2010 Perşembe
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, gıda güvenliği ile ilgili düzenlemeleri içeren tasarısıyla hem vatandaşa hijyenik gıda imkanı sağlayacaklarını hem de AB ile gıda güvenliği faslını müzakereye açmış olacaklarını söyledi. Hükümet adına söz alan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, tasarının amacının, gıda maddelerinin tarladan sofraya uzanan zincirin bütün halkalarının denetlenmesini sağlamak olduğunu ifade etti. Gıda alanında 5 ayrı kanunla düzenlenen mevzuatı birleştirip tek bir yasa haline getirmek istediklerini anlatan Eker, bunu yanında tasarıda önemli güncelleştirmeler ve yeniliklerin söz konusu olduğunu dile getirdi.

Bakan Eker, AB mevzuatına paralel şekilde hazırlanan bu tasarının hem vatandaşların daha hijyenik gıda tüketmesini sağlayacağını, hem de AB ile gıda güvenliği faslının açılış kriterinin yerine getirileceğini ifade etti. Eker, tasarının, hayvan hastalıkları ve bitki zararlıları ile mücadele, hayvan refahı, hayvan ıslahı, veteriner ilaçları, bitki koruma ürünlerini, gıda ve yem üretimi, gıda güvenliği, kontrol ve cezai yaptırımları kapsadığını söyledi.

Eker, şöyle devam etti: ''Tasarıyla hayvan ticareti ile uğraşanların belgelendirilmesi, hayvan nakilleri ile ilgili hayvan refahı kuralları ve hastalıklarla ilgili acil eylem planları getiriliyor. Bitki sağlığı alanında bitki ve bitkisel ürünlerle ilgili kayıt zorunluluğu getirilecek. Bitki koruma ürünlerinin satışlarında reçete zorunluğu da getiriliyor ki bu tüm vatandaşların beklediği husustur. Zararlı organizmalarla mücadelede yeni kurallar oluşturuluyor. Gıda güvenirliliğinde esas sorumluluk gıda işletmesine verilecek. Gıda ile ilgili yetkiler tek elde toplanacak. Bu, denetim ve koordinasyonda önemli kolaylık sağlayacak. Üretim ve tescil işlemlerinde, AB'de olduğu gibi kayıt ve onay sistemi getiriliyor. Risk değerlendirme birimi oluşturuluyor, birinci üretimler dahil hijyenle ilgili düzenlemeler kanun kapsamında ele alınarak gerekli cezai yaptırımlar düzenleniyor. Yem konusundaki düzenleme, sadece ticarete konu olan yemi değil, bir kişinin kendi hayvanına verdiği yemi de kapsıyor. Yem güvenirliliğinde sorumluluk öncelikle yem işletmecilerine veriliyor.''

Tasarıyla ilgili eleştirileri de yanıtlayan Eker, tasarının hazırlanma sürecinde ilgili tüm kurum ve kuruluşlar ile üniversite ve sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alındığını söyledi. Eker, gıda ihracat ve ithalat rakamlarına ilişkin yanlış bilgiler olduğunu belirterek, bazı örnekler verdi. Bakan Eker, 2009 yılında Türkiye'nin İsrail'e tarım ürünü ihracatının 142 milyon lira, ithalatın ise 27 milyon lira, AB ülkeleri ile aynı yıl içinde ihracatın 4,2, ithalatın ise 1,6 milyar dolar olduğunu bildirdi. Mehdi Eker ayrıca, Türkiye'de sınırlardan hayvan kaçakçılığının minimal düzeyde, yok denecek kadar az olduğunu da söyledi.



Veteriner Hizmetleri Kanun Tasarısı'nın 1. bölümünün görüşmeleri tamamlandı

TBMM Genel Kurulu'nda, ''temel kanun'' olarak ele alınan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu tasarısının 1. bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Bölüm üzerinde MHP Grubunun görüşlerini dile getiren Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, tasarıda, 15 ayrı konunun yer aldığını, bunun kargaşaya neden olabileceğini, hizmetlerdeki verimliliği düşürebileceğini söyledi. AKP'nin, tarım sektörünü bitirme noktasına getirdiğini, 15 yıldır 1 gram et ithal etmeyen Türkiye'nin, et ithalinin kapısına geldiğini belirten Ertugay, bunun, besiciliği öldüreceğini savundu.

AKP Bursa Milletvekili Ali Koyuncu, iktidara geldiklerinde çiftçinin borçlarının önemli bir bölümünü sildiklerini kaydederek, AKP hükümetlerinden önce tarım ve üretici birlikleri kanunlarının bulunmadığını, tarım stratejisinin olmadığını belirtti. Koyuncu, ''Bizden önce 1 inek 1,705 litre süt verirken, şimdi 2,802 litre veriyor. İnekler bile sütü arttırdı. 2007 seçimlerinde bir kahvede otururken, bir lider Türk çiftçisine mazotu 1 liraya vereceğini söyledi, yanımızdaki 7 yaşındaki çocuk 'adam amma atıyor' dedi. Son günlerde atmalar başladı. Bunun kaynağını göstermeniz gerekiyor'' diye konuştu.

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Koyuncu'nun konuşmasından sonra bu liderin, Koyuncu'nun söylediği gibi ''mozotu'' değil, ''mazotu'' 1 liraya vereceğini açıkladığını söyledi. Koyuncu da İnce'ye düzeltmesinden dolayı teşekkür etti.

CHP Mersin Milletvekili Vahap Seçer, insan sağlığına zararlı zirai ilaçların, bilinçsizlik nedeniyle zirai mücadele amacıyla kullanıldığını ifade etti. Destekleme primlerinin artırılmasını isteyen Seçer, aksi halde üreticinin, bu sezonu da mağdur olarak tamamlayacağını kaydetti.

Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin ve zayıflayın'ı takip etmeye devam edin.